Namazın Cemaatle Kılınışı:
Namazın birinci rek’atında imama uyanların durumu:
İmamın arkasında cemaatle namaz kılan kimse, hem kılınacak namaza, hem de imama uymaya niyet eder. Meselâ: ″Niyet ettim Allah rızâsı için bugünün öğle namazının farzını kılmaya, uydum hazır olan imama″ diye niyet eder. İmam âşikâre olarak ″Allâhu Ekber″ diye tekbir alınca, cemaat de hemen onun peşinden gizlice ″Allâhu Ekber″ diye tekbir alarak ellerini bağlar. Namaz kılanların hepsi gizlice ″Subhâneke″yi okur, sonra cemaat susar. İmam gizlece ″Eûzu, Besmele″ okur. Sonra kıraata başlayarak namazı kıldırır. Cemaat, ″Subhâneke’den başka, rek’atların hiçbirinde ayakta bir şey okumaz. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:
مَنْ كَانَ لَهُ إِمَامٌ فَقِرَاءَةُ الْإِمَامِ لَهُ قِرَاءَةٌ (ه عن جابر)
″Her kim imanın arkasında namaz kılarsa, imamın okuması, onun için de okumaktır″[1] diye buyurmuştur.
Cemaat, sâdece âşikâre okunan namazlarda imam Fâtiha’yı bitirince, gizlice ″Âmin!″ der. İmam da Fâtiha’nın sonunda gizlice ″Âmin″ der.
İmamın âşikâre okuduğu namazlarda da cemaat susar ve okunan kıraatı dinler. İmam, Allah’ın rahmetini veya Allah’ın azâbını bildiren âyetleri namazda okurken yahut imam, hutbe okurken ve Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem üzerine Salavât-ı Şerife getirirken, cemaatin uzak olsun, yakın olsun susup dinlemesi farzdır. İmama uyan kimseler, duâ etmekle değil, Kur’ân-ı Kerîm’i susup dinlemekle emrolunmuşlardır. Çünkü Allah’u Teâlâ Sûre-i A’râf, Âyet 204’te: ″Ey îman edenler! Kur’ân okunduğu vakit, dinleyin ve sukût edin ki, Allah’ın rahmetine nâil olasınız″ diye buyurmaktadır. Âyet-i Kerîme’deki sukût etmek ve dinlemek emirleri vücup içindir. Duâ ise, susmayı bozucu olacağından câiz değildir. Ama hatip hutbe okurken Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi vesellem üzerine salâtu selâm getirirken cemaatin susup dinlemesi, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi vesellem üzerine salâtu selâm getirmek farz olmayıp hutbe dinlemeleri farz olduğu içindir. Çünkü farz olmayan bir şey için, farzı terk etmek câiz değildir.[2]
İmam Cuma ve Bayram namazlarında Fâtiha ile buna ilâve edeceği âyetleri âşikâre (açıktan) okur. Sabah, akşam, yatsı namazlarının ilk iki rek’atında da edâ olsun kazâ olsun âşikâre okur. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in, Ashâb-ı Kirâm’ın ve Tâbiî’nin bu namazlarda âşikâre okudukları tevâtür yoluyla (inkarı mümkün olmayacak kesinlikte) nakledilmiştir. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, kazâya kalan sabah namazını güneş doğduktan sonra (kerâhet vakti çıkınca), Ashâbına kıldırırken âşikâre okumuşlardır. Tek başına namaz kılan kimse, sabah akşam ve yatsı namazlarını vaktinde kılarken ve gece namazlarında dilerse gizli okur, dilerse açıktan okur. Gece namazlarından murad, terâvih ile vitir namazıdır. Terâvih ile vitir namazlarında da her rek’atta imam âşikâre okur. Vitir namazı, sâdece Ramazan’da cemaatle kılınır. Yine imam bütün tekbirleri, ″Semiallâhü limen hamideh″ ifadesini ve selâmları âşikâre yapar. Akşam namazının üçüncü ve yatsı namazının üçüncü ve dördüncü rek’atlarında, öğle ve ikindi namazının bütün rek’atlarında kıraati gizli, tekbirleri, ″Semiallâhü limen hamideh″ ifadesini ve selâmları âşikâre yapar. âşikâre (açıktan) okumak; en az başkasına işittirmektir. Gizli okumak; kendisine işittirmektir.
İmam namaz kıldırırken sesini ne çok yükseltmeli, ne de çok alçatmalıdır. Namazı, vakarlı bir şekilde normal bir sesle kıldırmalıdır. Zîrâ Allah’u Teâlâ Sûre-i İsrâ, Âyet 110’da şöyle buyurmuştur: ″… Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma. Bu ikisinin arasında bir yol tut.″
İmam, sabah namazında ilk rek’atta okuyacağı âyetleri, ikinci rek’atta okuyacağı âyetlerden fazla okur. Bu, hem bir sünnettir, hem de cemaatin birinci rek’ata yetişmesine bir sebeptir.
İmama uyanlar tekbirleri gizlice alırlar. İmam rükûya varınca, imam ve cemaat burada üç kere ″Subhâne Rabbiye’l-Azîm″ der. İmam, ″Semiallâhü limen hamideh″ diyerek ayağa kalkınca, cemaat de gizlice ″Rabbenâ leke’l-hamd″ der. İmam-ı Âzam’a göre; imam ″Rabbenâ leke’l-hamd″ ifadesini söylemesi lâzım değildir. Dilerse de söyleyebilir. Ancak İmâmeyn’e göre; imam da cemaat gibi bu ifadeyi gizli olarak söyler. Yine secdelerde de üç kere ″Subhâne Rabbiye’l-A’lâ″ derler. İmam rükûya giderken, secdeye giderken ve secdeden kalkarken ″Allâhu Ekber″ diye tekbir aldığında, cemaat de hemen gizlice tekbir alarak imamı takip eder. Fakat cemaat tekbir alırken, rükûya varırken, rükûdan doğrulurken, secdeye giderken, secdeden kalkarken ve selâm verirken imamı takip edecek ve ondan önce geçmeyecektir. Oturuşlarda imamla birlikte cemaat de yerine göre; Tahiyyat’ı, Allâhümme salli ve Allâhümme bârik ile Rabbenâ duâlarını gizlice okur, en sonunda da imam önce sağ tarafa, sonra sol tarafa âşikâre olarak selâm verince, cemaat de ona uyarak birlikte gizlice selâm verir.
İmam bir rek’atin rükûsundan henüz doğrulmadan ayakta niyet edip tekbir alan ve rükûda imama yetişmiş olan kimse o rek’ata yetişmiş sayılır.
Namazların kılınma şekli, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’den beri böyle süre gelmiştir.Bu hususta bütün ümmetin ittifakı vardır.
Namazın ikinci rek’atında (imam rükudan doğrulmadan önce) imama uyanların durumu:
Bir kimse imama sabah namazının ikinci rek’atında uyacak olsa, bu durumda niyet ederek, ″Allâhu Ekber″ diye kendi duyacağı şekilde tekbir alır. İmamın kıraatını dinler, sükut eder. İmamla beraber son oturuşta, yalnız Tahiyyat’ı okur, imam sağa selâm verince, kendisi önüne bakar. İmam sola selâm verince, kendisi içinden ″Allâhu Ekber″ der ve ayağa kalkar, imam ile kılmamış olduğu ilk rek’atı kılmaya başlar. Subhâneke ve Eûzu ile Besmele’den sonra Fâtiha ile bir miktar daha Kur’ân okur, rükû ve secdeleri yapıp oturur. Tahiyyat’ı, Allâhümme salli ve Allâhümme bârik ile Rabbenâ duâlarını okuyarak selâm verir.
Bir kimse akşam namazının ikinci rek’atında imama uysa, yukardaki gibi hareket eder.
Bir kimse dört rek’atlı namazların ikinci rek’atında imama uysa, üç rek’atı imamla kılmış oluyor. İmamla son oturuşta, yalnız Tahiyyat’ı okur, ayağa kalkar. Subhâneke, Eûzu, Besmele, Fâtiha ve bir miktar daha Kur’ân okur, rükû ve secdeleri yapıp oturur. Tahiyyat’ı, Allâhümme salli ve Allâhümme bârik ile Rabbenâ duâlarını okuyarak selâm verir.
Namazın üçüncü rek’atında (imam rükudan doğrulmadan önce) imama uyanların durumu:
Bir kimse dört rek’atlı bir namazın üçüncü rek’atında imama uysa, imamla son oturuşta, yalnız Tahiyyat’ı okur, imam sağa selâm verince, kendisi önüne bakar. İmam sola selâm verince, kendisi içinden ″Allâhu Ekber″ der ve ayağa kalkar. Subhâneke, Eûzu, Besmele ile Fâtiha ve bir miktar daha Kur’ân okur, rükû ve secdeleri yapıp ayağa kalkar. Besmele ile Fâtiha ve bir miktar daha Kur’ân okur, rükû ve secdeleri yapıp oturur. Tahiyyat’ı, Allâhümme salli ve Allâhümme bârik ile Rabbenâ duâlarını okuyarak selâm verir.
Bir kimse üç rek’atlı olan akşam ve vitir namazlarının son rek’atında imama uysa, imamla beraber o rek’atı kılar ve oturunca yalnız Tahiyyat’ı okur, imam sağa selâm verince, kendisi önüne bakar. İmam sola selâm verince, kendisi içinden ″Allâhu Ekber″ der ve ayağa kalkar. Subhâneke, Eûzu, Besmele ile Fâtiha ve miktar daha Kur’ân okur, rükû ve secdeleri yapıp oturur. Burada yalnız Tahiyyat’ı okur ve ″Allâhu Ekber″ diyerek ayağa kalkar. Besmele ile Fâtiha ve bir miktar daha Kur’ân okur, rükû ve secdeleri yapıp oturur. Tahiyyat’ı, Allâhümme salli ve Allâhümme bârik ile Rabbenâ duâlarını okuyarak selâm verir. Böylece üç defa teşehhüdde bulunmuş olur.
Namazın dördüncü rek’atında (imam rükudan doğrulmadan önce) imama uyanların durumu:
Bir kimse dört rek’atlı bir namazın son rek’atında imama uysa, imamla beraber o rek’atı kılar ve oturunca yalnız Tahiyyat’ı okur, imam sağa selâm verince, kendisi önüne bakar. İmam sola selâm verince, kendisi içinden ″Allâhu Ekber″ der ve ayağa kalkar. Subhâneke, Eûzu, Besmele ile Fâtiha ve miktar daha Kur’ân okur, rükû ve secdeleri yapıp oturur. Burada yalnız Tahiyyat’ı okur ve ″Allâhu Ekber″ diyerek ayağa kalkar. Besmele ile Fâtiha ve bir miktar daha Kur’ân okur, rükû ve secdeleri yapıp ayağa kalkar. Besmele ile yalnız Fâtiha’yı okur, rükû ve secdeleri yapıp oturur. Tahiyyat’ı, Allâhümme salli ve Allâhümme bârik ile Rabbenâ duâlarını okuyarak selâm verir.
Seferî olan imama uyanların durumu:
Bilindiği üzere seferî olan imam dört rek’atlı farz namazları iki rek’at kılar. Eğer yolculukta olan kimse mukim olan kimseye imam olursa, iki rek’at kıldıktan sonra selam verir ve arkasındaki mukim olan kimse kalkıp namazını dört rek’ata tamamlar. Zîrâ sonradan gelip üçüncü rek’atta imama yetişen kimse nasıl imam selam verdikten sonra cemaatle bir ilgisi kalmaz ve son iki rek’atını tek başına kılıyorsa, bu kimse de öyledir. Ancak şu var ki, bu kimse tek başına kıldığı rek’atlarda Fâtihâ’yı okumaz. Çünkü imam ile beraber namaza başladığı için hükmen imamın arkasında sayılır. Kaldı ki onun için farz olan okuyuş edâ edilmiştir. Bunun için ihtiyaten okumaması iyidir. Kıraat miktarınca süküt ederek bekler. İmamdan daha fazla veya daha noksan durmuş olması da zarar vermez. Fakat üçüncü rek’atta imama yetişen kimse öyle değildir. Çünkü mukim olarak kılınan namazlarda üçüncü rek’atta yetişen kimse farz olan okuyuşu edâ edildikten sonra imama yetiştiği için ona farz olan okuyuş edâ edilmemiştir. Bunun için ona okumak daha iyidir.
Seferî olan imama uyan bir mukim namazını tamamlarken yanılsa dahi sehiv secdesi yapmaz.
İmama uyan kimse imam âşikâr okuyorsa, tekbir alır, sükut eder, imamın kıraatını dinler. Şâyet imam âşikâr okumuyorsa, uyan kimse Subhâneke’yi okur ve imamın tekbirini bekler.
İmam selâm verince, cemaatin durumu:
İmam selâm verince, müezzin; ″Allâhümme ente’s selâmü…″ diye devam eden ifadeleri okuyup tamamlayıncaya kadar cemaatin yerlerinde durmaları müstehab olduğu gibi, eğer farzdan sonra kılacağı sünnet namazı varsa, o namazı kalkıp başka bir yerde kılması da müstehabdır. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
أَيَعْجِزُ أَحَدُكُمْ اِذَا صَلَّى أَنْ يَتَقَدَّمَ أَوْ يَتَأَخَّرَ أَوْ عَنْ يَمِينِهِ أَوْ عَنْ شِمَالِهِ يَعْنِى السُّبْحَةَ (ه عن ابى هريرة)
″Sizden birisi (imam selâm verince, sünnet) namaz kılacağı zaman, ileri gitmekten veya geri çekilmekten veya sağına yahut soluna çekilmekten âciz mi kalıyor?″[3]
İmam selâm verince, eğer namaz tamamlanmışsa, imam serbesttir ve yüzünü cemaate dönebilir. Eğer kılınacak sünnet namazı varsa, müezzin farzdan sonra ″Allâhümme ente’s selâmü…″ diye devam eden ifadeleri okuyup tamamlayıncaya kadar yerinde bekler, sonra kalkar ve biraz sağa, sola, ileri veya geri çekilerek o sünnet namazı kılar. Müezzin ″Alâ Resûlinâ salavât″ deyip herkes kendi duyacağı şekilde Salavât-ı Şerife getirdikten sonra tekrar müezzin; ″Subhânallâhi ve’l-hamdulillâhi…″ diye devam eden ifadeleri söylemeye başlayınca, imam yüzünü tam olarak cemaate döndürür. Ancak arkasında hâlâ namaz kılan varsa, namaz kılanın yüzüne karşı dönüp durmaz. Çünkü namaz kılanın yüzüne karşı oturmak mekruhtur.
Semüre b. Cündeb Radiyallâhu anhu’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te, şöyle buyrulmuştur:
كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اِذَا صَلَّى صَلَاةً اَقْبَلَ عَلَيْنَا بِوَجْهِهِ (خ عن سمرة بن جندب)
″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz bir namaz kıldığı zaman, (selâm verdikten sonra) mübârek yüzünü bize doğru döndürürdü.″[4]
Yalnız başına namaz kılanlara gelince, bunlar farz namazları kıldıkları yerde durabilirler ve sünnetleri de orada kılabilirler. Bununla beraber nâfile namazları başka bir tarafa çekilip kılmaları daha güzeldir.
[1] Sünen-i İbn-i Mâce, İkâmet’üs-Salât 13. Ayrıca bakınız: Sahih-i Buhârî, Salât 18, Ezan 51, 74. İmam Şâfii, bu hususta لَا صَلَاةَ إِلَّا بِقِرَاءَةٍ (م عن أبى هريرة) ″Namazın câiz olması kıraate bağlıdır″ Hadis-i Şerif’ini delil getirerek, ″Kıraat namazın rükünlerinden olup imama uymakla düşmez″ der. Ona göre; her namazda Fâtiha Sûresi okunur. İmamın açıktan okuduğu namazlarda imam, Fâtiha Sûresi’ni bitirdikten sonra, imama uyan kimseler Fâtiha Sûresi’ni okurlar. Hanefilere göre ise, bu Hadis haktır. Fakat imamın okuması, imama uyanların okumasının yerine geçer. İmamın peşinde namaz kılanın okumayacağına dair seksen sahâbeden rivâyet vardır. (Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 75)
[2] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 75.
[3] Sünen-i İbn-i Mâce, İkâmet’us-Salât 203; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 51/10.
[4] Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih, Hadis No: 468.