Mescit Âdâbı:

Mescit Âdâbı:

Mescitlere ait olan âdâpların başlıcaları şöyledir[1]:

1- Mescitlere abdestli olarak, temiz ve güzel kıyafetle girmek ve özellikle Cuma için özel elbise bulundurmak.

Allah’u Teâlâ Sûre-i A’râf, Âyet 31’de şöyle buyurmaktadır:

″Ey Âdemoğulları! Her mescide giderken güzel ve temiz elbiselerinizi giyinin...″

Mescitlere güzel elbise giyinerek gidilmesi hakkında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنِ اغْتَسَلَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ وَلَبِسَ مِنْ أَحْسَنِ ثِيَابِهِ وَمَسَّ مِنْ طِيبٍ _ اِنْ كَانَ عِنْدَهُ _ ثُمَّ أَتَى الْجُمُعَةَ فَلَمْ يَتَخَطَّ أَعْنَاقَ النَّاسِ، ثُمَّ صَلَّى مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَهُ، ثُمَّ أَنْصَتَ اِذَا خَرَجَ اِمَامُهُ حَتّٰى يَفرُغَ مِنْ صَلَاتِهِ، كَانَتْ كَفَّارَةً لِمَا بَيْنَهَا وَبَيْنَ جُمُعَتِهِ الَّتِى قَبْلَهَا. قَالَ وَيَقُولُ أَبُو هُرَيْرَةَ: وَزِيَادَةُ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ، وَيَقُولُ: اِنَّ الْحَسَنَةَ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا (د عن أبى هريرة وعن أبى سعيد)

″Kim Cuma günü gusül eder, en güzel elbisesini giyer, yanında varsa güzel koku sürünür, sonra da Cuma’ya gelip insanların omuzlarına basmaz ve Allah’ın kendisine yazdığı ve takdir ettiği (iki rek’at olan) Tahiyyet’ül-Mescid namazını kılar. İmam hutbe için çıktığı zaman namazını bitirinceye kadar susarsa, onun bu durumu bu Cuma ile geçmiş Cuma arasındaki günahlar için keffârettir.″[2]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

مَا عَلَى أَحَدِكُمْ إِنْ وَجَدَ سَعَةً أَنْ يَتَّخِذَ ثَوْبَيْنِ لِجُمُعَتِهِ سِوَى ثَوْبَيْ مِهْنَتِهِ (ه عن عائشة)

″Herhangi birinizin, imkânı olursa iş elbisesinden başka, Cuma’ya mahsus bir kat elbise edinsin.″[3]

Bu hususta Hz. Âişe annemiz de şöyle buyurmuştur:

كَانَ لِرَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ثَوْبَانِ يَلْبَسُهُمَا فِي جُمُعَتِهِ فَاِذَا انْصَرَفَ طَوَيْنَاهُمَا إِلَى مِثْلِهَا. (طس عن عائشة)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in Cuma gününe özgü iki elbisesi vardı. Cuma günü onları giyerdi, namazdan sonra onları öbür Cumaya kadar katlayıp kaldırırdık.″[4]

2- Mescitlerin Allah’ın evi olduğunu düşünüp Cenâb-ı Hakk’tan korkarak girmek.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 114’te: Onlar için lâyık olan, mescitlere Allah’tan korkarak girmekti″ diye buyurmaktadır:

Dünyâ kelâmı konuşur ve kendinden başkasının hâlini inceler ise yine olmaz. Allah’u Teâlâ’nın evine gittim. Allah’u Teâlâ burada beni görüyor. Benim kendimden başkasını gör­memem ve düşünmemem lâzım. Çünkü korkan kimse ancak kendini düşünür. Mescitte başkasının yanlış hareketlerini araştıran kimse, oraya korkarak girmediğinden dolayıdır. Anlatacağını, söyleyeceğini dışarıda söylesin. Vaazda halka, ″Edille-i Şer’iyye (kitap, sünnet, icmâ ve kıyas)″ ile hitap etmek, öğretmek, eğitmek ola­bilir. O söylerken de yine Allah’u Teâlâ’nın korkusu ve sevgisi kendinde devamlı olması lâzımdır.

3- Mescitlere girerken önce sağ ayağını atarak girmek, çıkarkenden de önce sol ayağını atarak çıkmak ve girerken ve çıkarken Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem üzerine Salavât-ı Şerife getirmek. Zîrâ bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِذَا دَخَلَ أَحَدُكُمْ الْمَسْجِدَ فَلْيُسَلِّمْ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلْيَقُلْ اللّٰهُمَّ افْتَحْ لِي أَبْوَابَ رَحْمَتِكَ وَاِذَا خَرَجَ فَلْيُسَلِّمْ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلْيَقُلْ اللّٰهُمَّ اعْصِمْنِي مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ (ه عن أبى هريرة)

Sizden birisi mescide girdiği zaman, benim üzerime salavât getirsin ve sonra şöyle desin: ″Allâhümmeftah lî ebvâbe Rahmetike (Allah’ım! Rahmet kapılarını bana aç) Mescitten çıkınca da, benim üzerime salavât getirsin ve şöyle desin: ″Allâhümma’sımnî mineş-şeytânirracîm (Allah’ım! Beni Allah’ın dergahından kovulmuş şeytanın şerrinden koru).[5]

4- Mescide girerken başları örtülü olarak girmek. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِئْتُوا الْمَسَاجِدَ حُسَّرًا وَمُقْنِعِينَ فَاِنَّ ذَلِكَ مِنْ سِيمَاءِ الْمُسْلِمِينَ. (عد وابن عساكر عن على)

″Mescitlere başları örtülü halde gelin! Çünkü başları örtmek, Müslümanların sîmâsındandır (özelliklerindendir).″[6]

Demek ki; Allah’u Teâlâ’dan korkmak, camiye girerken başlıyor. Yirmi dört saatin tümünde Allah’u Teâlâ’nın korkusu, sevgisi kendisinde olması lâzım. En aşağısı; camiye giderken muhakkak başını örtsün ve Allah’u Teâlâ’dan korkarak gitsin demektir. Caminin içinde serbest, başı da açık ve Allah’u Teâlâ’dan korkarak durmayan kimse, bu Hadis-i Şerife muhalefet etmiş olur.

5- Mescide girince, şâyet halk ders veya zikir ile meşgul olmadan oturuyor ise selâm vermek. Eğer mescitte kimse yoksa veya halk namazda ise, kendi duyacağı şekilde:

اَلسَّلَامُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللّٰهِ الصَّالِحِينَ

″Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhi’s-sâlihîn (Selâm, üzerimize ve ibâdet edip amel-i sâlih işleyenlerin üzerine olsun)″ demek müstehabdır.

6- Mescide girince, eğer kerahet vakti değilse, oturmadan önce iki rek’at namaz kılmak. Bu kılınan namaza ″Tahiyyet’ül-Mescid″ namazı denilir. Bu namaz hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِذَا دَخَلَ أَحَدُكُمْ الْمَسْجِدَ فَلْيَرْكَعْ رَكْعَتَيْنِ قَبْلَ أَنْ يَجْلِسَ (خ ن عن أبى قتادة)

″Biriniz mescide girdiği zaman, oturmadan önce iki rek’at namaz kılsın.″[7]

7- Allah’u Teâlâ’yı mescitte çok zikretmek. Zîrâ Allah’u Teâlâ’yı çok zikretmek gerektiği hakkında Cenâb-ı Hakk Sûre-i Ahzâb, Âyet 41-42’te şöyle buyurmaktadır:

″Ey îman edenler! Allah’u Teâlâ’yı çok zikredin.* Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.″

Allah’u Teâlâ Sûre-i A’lâ, Âyet 14-15’te de şöyle buyurmaktadır:

Şüphesiz ki nefsini (kötülüklerden) arındıran felâha ermiştir* ve o, Rabbinin ismini zikreder, namazı da kılar.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Ankebût, Âyet 45’te de şöyle buyurmuştur:

″Ey Resûlüm! Kitaptan sana vahyolunanı oku. Namaza devam et. Çünkü namaz, büyük ve küçük günahlardan alıkoyar ve (bu hususta) elbette zikrullah daha büyüktür. Allah’u Teâlâ, yaptıklarınızı bilir.″

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَا تَوَطَّنَ رَجُلٌ مُسْلِمٌ الْمَسَاجِدَ لِلصَّلَاةِ وَالذِّكْرِ اِلَّا تَبَشْبَشَ اللّٰهُ لَهُ كَمَا يَتَبَشْبَشُ أَهْلُ الْغَائِبِ بِغَائِبِهِمْ اِذَا قَدِمَ عَلَيْهِمْ (ه عن ابى هريرة)

″Gurbette olan bir kişiyi, döndüğünde ailesi nasıl karşılarsa, namaz kılmak ve Allah’ı zikretmek için mescitleri kendine mesken edinen kişiyi, Cenâb-ı Allah öyle güler yüzle karşılar.″[8]

Bir diğer Hadis-i Şerif’te de şöyle buyrulmuştur:

أَنَّ ابْنَ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا أَخْبَرَهُ أَنَّ رَفْعَ الصَّوْتِ بِالذِّكْرِ حِينَ يَنْصَرِفُ النَّاسُ مِنَ الْمَكْتُوبَةِ كَانَ عَلَى عَهْدِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ كُنْتُ أَعْلَمُ إِذَا انْصَرَفُوا بِذَلِكَ إِذَا سَمِعْتُهُ. (خ م عن ابن عباس)

İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ haber verdi ki: ″Halkın farz namazdan çıkınca yüksek sesle zikretmesi, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in zamanında var idi. İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ buyurdu ki: ″Ben bu sesi işitir işitmez, zikir seslerinin yükselmesi ile namazdan çıktıklarını anlardım.″[9]

Mescitlerde Allah’ın isminin zikredilmesini menedenler hakkında Cenâb-ı Hakk Sûre-i Bakara, Âyet 114’te şöyle buyurmaktadır:

″Allah’ın mescitlerinde O’nun isminin zikredilmesini meneden ve (böylelikle) o mescitlerin harap olmasına çalışandan daha zâlim kim olabilir? Onlar için lâyık olan, mescitlere Allah’tan korkarak girmekti. Onlar için dünyâda zillet vardır ve onlar için âhirette de büyük bir azap vardır.″

8- Mescitte Allah’u Teâlâ’nın zikrinin dışında, sesi yükseltmemek. Zîrâ Allah’u Teâlâ Sûre-i Nûr, Âyet 35-38’de şöyle buyurmaktadır:

Allah’u Teâlâ, göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun misâli; içinde, yanan bir çırağ bulunan kandil gibidir. O yanan çırağ ise, parlak yıldız gibi parıldayan cam fânus içinde, ne doğuda ve ne de batıda olmayan mübârek zeytin ağacından tutuşturulur. Onun yağı, ateş dokunmasa bile, neredeyse yanıp ziyâ verir. Nûr üstüne nûrdur. Allah’u Teâlâ, dilediğini nûruna kavuşturur. Allah’u Teâlâ, insanlara misaller verir. Allah’u Teâlâ, her şeyi bilendir.* (Bu nûr) Allah’u Teâlâ’nın, kendi isminin içlerinde zikredilmesine ve yükseltilmesine izin verdiği evlerdedir.[10] Buralarda sabah akşam Allah’u Teâlâ’yı tesbih ederler.* O erler ki, onları ne ticaret, ne de alışveriş zikrullahtan, namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olacağı bir günden korkarlar.* Onlar, Allah’u Teâlâ’nın kendilerini amellerinin daha güzeliyle mükâfatlandırması ve lütfundan kendilerine daha da fazlasını ihsan etmesi için bu ibâdetleri yaparlar. Allah’u Teâlâ, dilediğine hesapsız rızık verir.

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmuştur:

لِاَنْ أَقْعُدَ مَعَ أَقْوَامٍ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ مِنْ بَعْدِ صَلَاةِ الْفَجْرِ اِلَى أَنْ تَطْلَعَ الشَّمْسُ أَحَبَّ اِلَيَّ مِنْ أنْ أُعْتِقَ أَرْبَعَةً مِنْ بَنِى اِسْمَاعِيلَ دِيَةُ كُلُّ رَجُلٍ مِنْهُمْ اِثْنَا عَشَرَ أَلْفًا لِاَنْ أَقْعُدَ مَعَ أَقْوَامٍ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ مِنْ بَعْدِ صَلَاةِ الْعَصْرِ اِلَى أَنْ تَغْرُبَ الشَّمْسُ أَحَبَّ اِلَيَّ مِنْ أنْ أُعْتِقَ أَرْبَعَةً مِنْ بَنِى اِسْمَاعِيلَ دِيَةُ كُلُّ رَجُلٍ مِنْهُمْ اِثْنَا عَشَرَ أَلْفًا (ع د عن انس)

″Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar bir cemaatle birlikte zikrullah etmek, İsmâil evlâdından dört kimseyi, her birinin diyeti pahasına on iki bin dirhem verip kurtarmaktan daha sevgilidir. Yine ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar bir cemaatle oturup zikrullah etmek, İsmâil evlâdından dört kimseyi, her birinin diyeti pahasına yine on iki bin dirhem verip kurtarmaktan daha sevgilidir.″[11]

يَأْتِى فِى آخِرِ الزَّمَانِ نَاسٌ مِنْ أُمَّتِى يَأْتُونَ الْمَسَاجِدَ فَيَقْعُدُونَ فِيهَا حَلَقًا حَلَقًا ذِكْرُهُمُ الدُّنْيَا وَحُبُّ الدُّنْيَا لَا تُجَالِسُوهُمْ فَلَيْسَ لِلّٰهِ بِهِمْ حَاجَةٌ (احياء علوم الدين عن ابن مسعود)

″Ümmetimden âhir zamanda öyle insanlar gelecek ki, onlar mescitlerde halka halka otura­caklar; gayeleri Allah’ı zikir değil, onların zikirleri dünyâlık ve dünyâ sevgisidir. Onlarla arkadaş olmayın. Allah’u Teâlâ’nın onlara ihtiyacı yoktur.″[12]

لَا تَتَّخِذُوا الْمَسَاجِدَ طُرُقًا اِلاَّ لِذِكْرٍ اَوْ صَلَوةٍ (طب عن ابن عمر)

″Mescitleri yol edinmeyin, onları yalnız zikir ve namaza tahsis edin.″[13]

Camiler sâdece namaz, zikir ve dînî ilim öğrenmek ve öğretmek maksadıyla bina edilmiştir. Bunun hâricinde camilerin sosyal alan olarak düğün, sohbet gibi farklı amaçla kullanılması son derece yanlıştır.

Yine mescitlerde Allah’ın zikrinin dışında seslerini yükseltenler hakkında Sâib b. Yezid Radiyallâhu anhu şu hâdiseyi nakledilmiştir:

كُنْتُ قَائِمًا فِى الْمَسْجِدِ فَحَصَبَنِى رَجُلٌ فَنَظَرْتُ فَاِذَا عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ فَقَالَ اذْهَبْ فَأْتِنِى بِهَذَيْنِ فَجِئْتُهُ بِهِمَا قَالَ مَنْ أَنْتُمَا أَوْ مِنْ أَيْنَ أَنْتُمَا قَالَا مِنْ أَهْلِ الطَّائِفِ قَالَ لَوْ كُنْتُمَا مِنْ أَهْلِ الْبَلَدِ لَأَوْجَعْتُكُمَا تَرْفَعَانِ أَصْوَاتَكُمَا فِى مَسْجِدِ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ (خ عن السائب بن يزيد)

Mescitte duruyordum, biri arkamdan çekti; baktım ki Hz. Ömer. Şöyle dedi: ″Bana şu iki kişiyi getir!″ Onları getirince sordu: ″Siz kimsiniz?″ ″Biz, Tâif’teniz″ dediler. Onlara: ″Eğer buralı olsaydınız, canınızı yakardım! Çünkü Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in mescidinde sesli konuşuyorsunuz″ dedi.[14]

9- Mescitte dünyâ kelâmı konuşmamak.

Konuşmak için, mescitte oturmak câiz değildir. Çünkü mescid, dünyâ işleri için yapılmamıştır. Bu, ittifakla böyledir. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اَلْحَدِيثُ فِى الْمَسْجِدِ يَأْكُلُ الْحَسَنَاتِ كَمَا تَأْكُلُ الْبَهَائِمُ الْحَشِيشَ.

″Hayvanların kuru otu yediği gibi, mescitte (dünyâ kelâmı) konuşmak da sevapları mahveder.″[15]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

كُلُّ كَلَامٍ فِى الْمَسْجِدِ لَغْوٌ اِلَّا الْقُرْآنَ وَذِكْرَ اللّٰهِ وَمَسْأَلَةً عَنْ خَيْرٍ أَوْ اِعْطَاءُ (الديلمي عن أبى هريرة)

Kur’ân’dan, zikrullahtan ve hayırlı bir şey sormaktan ya da cevap vermekten başka, mescitte her konuşulan söz, sahibi için bir vebâldir.″[16]

Mescitlerde dünyâ kelâmı konuşmadan oturanlar hakkında da Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

الْمَلَائِكَةُ تُصَلِّي عَلَى أَحَدِكُمْ مَا دَامَ فِي مُصَلَّاهُ الَّذِي صَلَّى فِيهِ مَا لَمْ يُحْدِثْ تَقُولُ اللّٰهُمَّ اغْفِرْ لَهُ اللّٰهُمَّ ارْحَمْهُ (خ عن أبى هريرة)

Mescitte namaz kıldığı yerde konuşmadan oturan kimse mescitten çıkmadığı müddetçe, melekler onun için istiğfar ederler. ″Allah’ım! Sen onu bağışla, Sen ona merhamet et″ derler.[17]

Hâsılı; mescitler sâdece namaz, zikir, Kur’ân ve dînî ilim öğrenmek veya öğretmek maksadıyla bina edilir. Bu sebeple oralarda, ″Hoş geldin veya nasılsın, iyi misin?″ gibi dünyâ kelâmı konuşulmaz. Mescide gelen kişi, nereyi boş bulursa oraya oturur. Geldiğini haber vermek için öksürmek, kendine yer verdiklerinden memnun olmak gibi şeyler iyi değildir. Herkes kendisine hürmeten yer verirse, o hürmet Allah’u Teâlâ içindir ve o âlimin ilmine hürmettir, normaldir. Zîrâ âlimler hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ اَحَبَّ عَالِمًا فَقَدْ اَحَبَّنِى مَنْ اَحَبَّنِى فَقَدْ اَحَبَّ اللّٰهَ مَنْ اَحَبَّ اللّٰهَ دَخَلَ الْجَنَّةِ (طب عن ام سلمة)

″Her kim bir âlimi severse, şüphesiz beni sevmiş olur. Her kim de beni severse, şüphesiz Allah’ı sevmiş olur. Her kim de Allah’ı severse Cennete dâhil olur.″[18]

Kişi mescitte kıbleye karşı oturup konuşmadan beklediği sürece namazda gibi sevap alır. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِذَا صَلَّى أَحَدُكُمْ فَلَا يُشَبِّكَنَّ بَيْنَ أَصَابِعِهِ فَاِنَّ التَّشْبِيكَ مِنْ الشَّيْطَانِ فَاِنَّ أَحَدَكُمْ لَا يَزَالُ فِي صَلَاةٍ مَا دَامَ فِي الْمَسْجِدِ حَتَّى يَخْرُجَ مِنْهُ (حم عن أبى سعيد الخدرى)

″Sizden biriniz mescitte bulun­duğu sırada parmaklarını birbirine kenetlemesin. Zîrâ böyle yapmak şeytandandır. Hem sizden biriniz mescitte bu­lunduğu sürece namazda sayılır da bu hal, oradan çıkıncaya kadar devam eder.″[19]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

اِذَا دَخَلَ أَحَدُكُمُ الْمَسْجِدَ كَانَ فِي صَلَاةٍ مَا كَانَتْ الصَّلَاةُ تَحْبِسُهُ وَالْمَلَائِكَةُ يُصَلُّونَ عَلَى أَحَدُكُمْ مَا دَامَ فِي مَجْلِسِهِ الَّذِي صَلَّى فِيهِ يَقُولُونَ اَللّٰهُمَّ ارْحَمْهُ اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ لَهُ اَللّٰهُمَّ تُبْ عَلَيْهِ مَا لَمْ يُؤْذِ فِيهِ مَا لَمْ يُحَدِّثُ فِيهِ (ش وابن جرير عن أبى هريرة)

Biriniz mescide girdikten sonra namaz kılmak amacıyla orada durduğu müddet namazdan sayılır ve oturduğu yerden ayrılmadıkça da melekler onun için Allah’tan mağfiret dilerler ve şöyle derler: Allah’ım! Ona rahmet et. Allah’ım! Onu bağışla. Bu durum orada kimseye eziyet vermedikçe ve dünyevî, mâlayânî söz konuşmadığı müddetçe devam eder.″[20]

10- Bir özrü yoksa mescitlerde ayaklarını uzatarak oturmamak, edebe aykırı olacak davranışlardan uzak durmak ve mescitlerde, meclislerde kıbleye karşı oturmak. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِنَّ لِكُلِّ شَيْءٍ سَيِّدًا وَاِنَّ سَيِّدَ الْمَجَالِسِ قُبَالَةَ الْقِبْلَةِ (طب عن ابى هريرة)

″Şüphesiz ki, her şeyin bir efendisi vardır. Muhakkak ki, meclisin efendisi de kıbleye karşı oturandır.″[21]

Bütün Müslümanların namaz kılarken yöneldikleri yerin Kâbe olması, kıblenin önemini ve ona hürmet edilmesi gerektiğini de göstermektedir. Bu hususta Enes Radiyallâhu anhu şu Hadis-i Şerif’i nakletmiştir:

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, mescidin kıblesinde bir sümük gördü, ağrına gitti. Kalkıp onu eliyle kazıdı ve şöyle buyurdu:

إِنَّ أَحَدَكُمْ إِذَا قَامَ فِي صَلَاتِهِ فَإِنَّهُ يُنَاجِي رَبَّهُ أَوْ إِنَّ رَبَّهُ بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْقِبْلَةِ فَلَا يَبْزُقَنَّ أَحَدُكُمْ قِبَلَ قِبْلَتِهِ (خ عن انس بن مالك)

″Sizden biri namaza kalktığı zaman Rabbine yakarır. Rabbi Teâlâ, kendisiyle kıblesi arasında tecellî eder. Bu yüzden hiçbiriniz kıblesine doğru tükürmesin.″[22]

Bu sebeple namaz için mescitlere girildiğinde, eğer bir özrü yok ise kıbleye yönelerek namaz kılar gibi oturmalıdır.

Yine mescitte namaz ve oturma ile ilgili olarak Abdurrahman İbn-i Şibl Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

نَهَى رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ نَقْرَةِ الْغُرَابِ، وَافْتِرَاشِ السَّبُعِ، وَأَنْ يُوَطِّنَ الرَّجُلُ الْمَكَانَ فِى الْمَسْجِدِ كَمَا يُوَطِّنُ الْبَعِيرُ (د عن عبد الرحمن بن شبل)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem; kişinin namazda karga gagalayışı gibi acele yatıp kalkmasından, yırtıcı hayvan gibi oturuşundan ve mescitte belli bir yeri deve gibi devamlı mekân edinmesinden nehyetti.″[23]

Yani namaz kılarken; acele rükû ve secde yapma. Yırtıcı hayvan gibi sürekli sağına soluna bakma. Mescitte herhangi bir yeri mekan edinip devamlı orada namaz kılma, demektir.

11- İnsanların omuzlarından atlayarak, ileri veya geri gitmemek. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ تَخَطَّى رِقَابَ النَّاسِ يَوْمَ الْجُمُعَةِ اتَّخَذَ جِسْرًا اِلَى جَهَنَّمَ (ت عن معاذ بن أنس الجهني عن أبيه)

″Her kim Cuma günü Müslümanların omuzlarından aşarak öne geçerse Cehenneme giden bir köprü kurmuş olur.″[24]

12- Yer hususunda kimse ile nizah yapmamak. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

أَقِيمُوا الصُّفُوفَ وَحَاذُوا بَيْنَ الْمَنَاكِبِ وَسُدُّوا الْخَلَلَ وَلِينُوا بِأَيْدِي إِخْوَانِكُمْ (د عن ابن عمر)

″Saflarınızı düz tutun, omuzlarınızı bir hizâya getirin, boşlukları kapatın, kardeşlerini­ze yumuşak davranın...″[25]

13- Saflarda insanları daraltmamak. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ تَرَكَ الصَّفَّ الْأَوَّلَ مَخَافَةَ أَنْ يُؤْذِيَ أَحَدًا أَضْعَفَ اللّٰهُ لَهُ أَجْرَ الصَّفِّ الْأَوَّلِ (طس وابن النجار عن ابن عباس)

″Her kim, bir kimseye eziyet vermeyeyim diye birinci safı terk ederse, Allah’u Teâlâ ona birinci safın sevabının iki katını verir.″[26]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

لَا يَغْتَسِلُ رَجُلٌ يَوْمَ الْجُمُعَةِ وَيَتَطَهَّرُ مَا اسْتَطَاعَ مِنْ طُهْرٍ وَيَدَّهِنُ مِنْ دُهْنِهِ أَوْ يَمَسُّ مِنْ طِيبِ بَيْتِهِ ثُمَّ يَخْرُجُ فَلَا يُفَرِّقُ بَيْنَ اثْنَيْنِ ثُمَّ يُصَلِّي مَا كُتِبَ لَهُ ثُمَّ يُنْصِتُ اِذَا تَكَلَّمَ الْإِمَامُ إِلَّا غُفِرَ لَهُ مَا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجُمُعَةِ الْأُخْرَى (خ عن سلمان الفارسيّ)

″Cuma günü emredildiği gibi gusledip veya abdest alıp evinden çıkar, evindeki kokudan sürünür, sonra Cu­maya çıkar, yan yana oturan iki kimsenin arasını açmaz, daha sonra mescide girer. Namaz ve hutbe bitimine kadar sesini keserse, muhakkak o Cuma ile öteki Cuma arasındaki günâhları mağfiret edilir.″[27]

14- Namaz kılan şahsın önünden geçmemek. Namaz kılanın önünden geçenin vebâli hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لَوْ يَعْلَمُ الْمَارُّ بَيْنَ يَدَيْ الْمُصَلِّي مَاذَا عَلَيْهِ لَكَانَ أَنْ يَقِفَ أَرْبَعِينَ خَيْرًا لَهُ مِنْ أَنْ يَمُرَّ بَيْنَ يَدَيْهِ قَالَ أَبُو النَّضْرِ لَا أَدْرِي أَقَالَ أَرْبَعِينَ يَوْمًا أَوْ شَهْرًا أَوْ سَنَةً (خ م عن أبى جهيم)

″Namaz kılanın önünden geçen kimse, ne kadar günah işlediğini bilseydi kırk (gün yahut ay veya sene) beklemeyi, önünden geçmekten daha hayırlı bulurdu.″ Ebu’n-Nadr: ″Râvinin kırk gün mü, ay mı, sene mi? dediğini bilemiyorum″ dedi.[28]

Fakat insanların zorunlu olarak giriş çıkış yaptığı kapı önleri gibi yerlere namaza duran kimse vebâli üzerine almış olur. Günah onun önünden geçene değil, oraya namaza durana yazılır. Çünkü dışarı çıkmak için insanlar oradan çıkmaya mecburdur. Bu nedenle insanların çıkacağı yerlere namaza durmak doğru değildir.

15- Mescide tükürmemek. Bu hususta es-Sâib b. Hallâd Radiyallâhu anhu’dan şu hâdise nakledilmiştir:

أَنَّ رَجُلًا أَمَّ قَوْمًا فَبَصَقَ فِي الْقِبْلَةِ وَرَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَنْظُرُ فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حِينَ فَرَغَ لَا يُصَلِّي لَكُمْ فَأَرَادَ بَعْدَ ذَلِكَ أَنْ يُصَلِّيَ لَهُمْ فَمَنَعُوهُ وَأَخْبَرُوهُ بِقَوْلِ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَذَكَرَ ذَلِكَ لِرَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ نَعَمْ وَحَسِبْتُ أَنَّهُ قَالَ اِنَّكَ آذَيْتَ اللّٰهِ وَرَسُولَهُ (د عن السائب بن خلاد)

Bir adam, bir cemaate imamlık yaptı; kıbleye karşı tükürdü. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem adamı gördü. Namazı bitirince cemaatine şöyle seslendi: ″Bu adam bir daha size namaz kıldırmasın!″ Daha sonra o adam tekrar namaz kıldırmak isteyince engel oldular ve ona, hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in söylediği sözü ilettiler. Adam, bunu Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e bir şikâyet mahiyetinde anlatınca; ″Evet, sen hem Allah’a, hem de Resûlüne eziyet ettin″ dedi.[29]

İmamların hayırlı kimselerden seçilmesi hakkında da Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِجْعَلُوا أَئِمَّتَكُمْ خِيَارَكُمْ فَاِنَّهُمْ وَفْدُكُمْ فِيمَا بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ رَبِّكُمْ عَزَّ وَجَلَّ (قط عن ابن عمر)

″İçinizden hayırlı olan kimseleri (namazlarınızda) imam yapın. Çünkü onlar, sizinle Rabbiniz arasında öncü ve aracıdırlar.″[30]

16- Mescitte parmakları çıtlatmamak. Zîrâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

لَا تُفَقِّعْ أَصَابِعَكَ وَأَنْتَ فِي الصَّلَاةِ (ه عن على)

″Namazda iken parmaklarını çıtlatma″[31] diye buyurmuştur. Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

فَاِنَّ أَحَدَكُمْ لَا يَزَالُ فِي صَلَاةٍ مَا دَامَ فِي الْمَسْجِدِ حَتَّى يَخْرُجَ مِنْهُ (حم عن أبى سعيد الخدرى)

″… Sizden biriniz mescitte bu­lunduğu sürece namazda sayılır da bu hal, oradan çıkıncaya kadar devam eder″[32] Hadis-i Şerif’ine göre, mescitte bulunan kişi namazda sayılır, bu nedenle mescitte parmaklarını çıtlatmaması gerekir.

17- Mescitte uyumamak. Bu hususta Ebû Zerr Radiyallâhu anhu şöyle anlatmaktadır:

أَتَانِى نَبِىُّ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَنَا نَائِمٌ فِى الْمَسْجِدِ فَضَرَبَنِى بِرِجْلِهِ قَالَ اَلَا أَرَاكَ نَائِمًا فِيهِ قُلْتُ يَا نَبِىَّ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ غَلَبَتْنِى عَيْنِى (عن أبى ذر)

Mescitte uyurken Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem gelip beni ayağıyla itti ve şöyle buyurdu: ″Seni burada uyurken görmeyeyim!″ ″Yâ Resûlallah! Ne yapayım uyku bastırdı″ dedim.[33]

Yine bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِذَا نَعَسَ أَحَدُكُمْ وَهُوَ فِى الْمَسْجِدِ فَلْيَتَحَوَّلْ مِنْ مَجْلِسِه۪ ذَلِكَ اِلَى غَيْرِهِ (حم عن ابن عمر)

″Sizden birine mescitte iken uyku bastırırsa, kalkıp başka bir yere otursun.″[34]

Cami içerisinde istemeyerek uyuklarsa, bir yere dayanmaması gerekir. Eğer bir yere dayanarak uyuklarsa abdesti bozulur. Ama bir yere dayanmadan uyuklarsa abdesti bozulmaz.

18- Soğan ve sarımsak gibi rahatsızlık veren şeyler yendiğinde mescide gelmemek. Bu hususta Câbir Radiyallâhu anhu şu hadiseyi anlatmıştır:

نَهَى رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ أَكْلِ الْبَصَلِ وَالْكُرَّاثِ فَغَلَبَتْنَا الْحَاجَةُ فَأَكَلْنَا مِنْهَا فَقَالَ مَنْ أَكَلَ مِنْ هَذِهِ الشَّجَرَةِ الْمُنْتِنَةِ فَلَا يَقْرَبَنَّ مَسْجِدَنَا فَاِنَّ الْمَلَائِكَةَ تَأَذَّى مِمَّا يَتَأَذَّى مِنْهُ الْإِنْسُ (م عن جابر)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, soğan ve pırasa (kokusu eziyet veren şey) yemeyi yasaklamıştı. Bir yerde mecbur kaldık ve biz de bunlardan yedik. Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ″Her kim şu koku yayan yeşillikten yediyse mescidimize yaklaşmasın. Çünkü melekler de insanların eziyet çektikleri şeylerden eziyet çekerler.″[35]

19- Mescidi pislikten, küçük çocuklardan, delilerden ve had cezâlarını (şer’î cezâları) uygulamaktan uzak tutmak. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

جَنِّبُوا مَسَاجِدَكُمْ صِبْيَانَكُمْ وَمَجَانِينَكُمْ وَشِرَاءَكُمْ وَبَيْعَكُمْ وَخُصُومَاتِكُمْ وَرَفْعَ أَصْوَاتِكُمْ وَاِقَامَةَ حُدُودِكُمْ وَسَلَّ سُيُوفِكُمْ وَاتَّخِذُوا عَلَى أَبْوَابِهَا الْمَطَاهِرَ وَجَمِّرُوهَا فِي الْجُمَعِ (ه عن واثلة بن الأسقع)

Çocuklarınızı, delilerinizi, satın almanızı, satışınızı, münâkaşa-larınızı, seslerinizi, seslerinizi yükseltmeyi, had cezâlarınızın infazını mescidlerinizden uzak tutun. Mescitlerinizin kapılarının yakınında abdest alma yerleri yapın ve Cuma günlerinde mescitlerinizi buhurla tütsüleyin.″[36]

Mescitlerin temiz tutulması hakkında da Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَمَرَ بِالْمَسَاجِدِ أَنْ تُبْنَى فِي الدُّورِ وَأَنْ تُطَهَّرَ وَتُطَيَّبَ (ه عن عائشة)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz mahallelerde mescitler yapılmasını, çok temiz tu­tulup güzel kokularla havasının değiştirilmesini emretti.″[37]

20- Mescitte kılıç çekmemek. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِذَا مَرَّ أَحَدُكُمْ فِي مَسْجِدِنَا أَوْ فِي سُوقِنَا وَمَعَهُ نَبْلٌ فَلْيُمْسِكْ عَلَى نِصَالِهَا بِكَفِّهِ أَنْ يُصِيبَ أَحَدًا مِنْ الْمُسْلِمِينَ مِنْهَا بِشَيْءٍ (م خ م عن أبى موسى)

″Biriniz mescidimize veya çarşımıza uğrarsa ve yanında oklar varsa, avucu ile saplarından tutsun ki bir Müslümana zarar vermesin.″[38]

Zamanımızda böyle şeyler yoktur. Ancak buna benzer Müslümanlara sıkıntı verecek şeylerden kaçınılması lâzımdır.

21- Mescitte bir şey alıp satmamak. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِذَا رَأَيْتُمْ مَنْ يَبِيعُ أَوْ يَبْتَاعُ فِي الْمَسْجِدِ فَقُولُوا لَا أَرْبَحَ اللّٰهِ تِجَارَتَكَ وَاِذَا رَأَيْتُمْ مَنْ يَنْشُدُ فِيهِ ضَالَّةً فَقُولُوا لَا رَدَّ اللّٰهِ عَلَيْكَ (ت عن أبى هريرة)

Mescitte biri bir şey satarken yahut satın alırken görürsen ona: Allah ticaretinde sana kazanç vermesin, de. Birini de yitiğini ararken görürsen: ″Allah onu sana buldurmasın″ de.[39]

22- Mescitte bir şey bulmayı istememek. Bu hususta Süleyman İbn-i Büreyde Radiyallâhu anhu’dan şu hâdise nakledilmiştir:

صَلَّى رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ رَجُلٌ مَنْ دَعَا إِلَى الْجَمَلِ الْأَحْمَرِ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَا وَجَدْتَهُ إِنَّمَا بُنِيَتْ الْمَسَاجِدُ لِمَا بُنِيَتْ لَهُ (م عن سليمان بن بريدة عن أبيه)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem (sabah) namazını kıldıktan sonra (mescidinde iken) bir adam: ″Kırmızı devemi gören var mı?″ dedi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ″Onu bulamayasın. Çünkü mescitler ancak mâlum işlerde (ibâdetlerde) kullanılmak için yapılmıştır.″[40]

Yine bu hususta Amr b. Şuayb Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ الشِّرَاءِ وَالْبَيْعِ فِي الْمَسْجِدِ وَأَنْ تُنْشَدَ فِيهِ ضَالَّةٌ وَأَنْ يُنْشَدَ فِيهِ شِعْرٌ وَنَهَى عَنْ التَّحَلُّقِ قَبْلَ الصَّلَاةِ يَوْمَ الْجُمُعَةِ (د عن عمرو بن شعيب ان أبيه عن جده)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem mescitlerde alışveriş yapılmasını, yitik aranmasını, şiir okunmasını[41] yasaklamıştır ve Cuma günü namazdan önce halka şeklinde oturulup sohbet edilmesini de yasaklamıştır.″[42]

23- Mescit yapımında israftan ve süsten sakınmak. Bu hususta Ubâde b. es-Sâmit Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

قَالَتِ الْأَنْصَارُ: اِلَى مَتَى نُصَلِّى يَا رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اِلَى هَذَا الْجَرِيدِ فَجَمَعُوا لَهُ دَنَانِيرَ فَـاَتَوُا النَّبِىَّ فَقَالُوا تُصْلِحُ هَذَا الْمَسْجِدَ وَتُزَيِّنُهُ فَقَالَ لَيْسَ بِى رَغْبَةٌ عَنْ اَخِى مُوسَى عَرِيشٌ كَعَرِيشُ مُوسَى (عن عبادة بن الصامت)

Ensâr dedi ki: ″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ne zamana kadar bu hurma dalına doğru namaz kılacaktır?″ Hemen aralarında para toplayıp ona getirdiler ve dediler ki: ″Bu mescidi güzel yapalım ve süsleyelim.″ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ″Kardeşim Mûsâ’dan uzak durmak istemiyorum. Onun çardağı gibi bir çardak olsun bana yeter.″[43]

Bu konuda Resûlullah Sallallâhu aleyhi vesellem bir Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

مَا أُمِرْتُ بِتَشْيِيدِ الْمَسَاجِدِ (د عن ابن عباس)

″Benden mescitleri süslemem istenmedi.″[44]

Bu hususa Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi vesellem’in:

عَدَّ ذَلِكَ مِنْ أَشْرَاطِ السَّاعَةِ تُزَخْرَفَ الْمَسَاجِدُ وَتُطَوَّلُ الْمَنَارَاتُ.

″Câmiyi süslemeyi kıyâmetin alâmetlerinden sayarak, mescitler süslenecek, minâreler yükselecek″[45] Hadis-i Şerif’i de delil olarak getirilmiştir.

Yine bu hususta şu hâdise nakledilmiştir:

وَعَنْ عَلِيٍّ رَضِيَ اللّٰهُ تَعَالَى عَنْهُ قَالَ حِينَ مَرَّ بِمَسْجِدٍ مُزَخْرَفٍ لِمَنْ هَذِهِ الْبِيعَةُ؟

Hz. Ali Radiyallâu Teâlâ anhu, süslü bir mescide uğradığında, ″Bu kilise kimindir?″ diye buyurmuştur.[46]

24- Cami ve mescitler yapılırken; Müslümanlardan gönül rızâsı olmadan veya utandırılarak katkı sağlamalarını istememek.

Cami ve mescitler imar edilirken; insanların utandırılarak bir katkı yaptırılmasının yanlış olduğu ve gönül rızâsı ile olmadan elde edilen malın haram olduğu Âyet-i Kerîme ve Hadis-i Şerif’lerde açıkça dile getirilmiştir. Zîrâ Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 188’de: ″Birbirinizin mallarını aranızda haksız yollarla yemeyin″ diye buyurmuştur.

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de Vedâ Hutbesi’nde şöyle buyurmuştur:

أَنَّ كُلَّ مُسْلِمٍ أَخٌ لِلْمُسْلِمِ وَأَنَّ الْمُسْلِمِينَ اِخْوَةٌ فَلَا يَحِلُّ لِاِمْرِئِ مِنْ أَخِيهِ اِلَّا مَا أَعْطَاهُ عَنْ طِيبِ نَفْسٍ مِنْهُ فَلَا تَظْلِمُنَّ أَنَفْسَكُمْ.

Ey Müslümanlar! Sözümü iyi dinleyin ve iyi belleyin! Müslüman, Müslümanın kardeşidir, böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Kişiye, kardeşinin malı, kendisi onu gönül hoşluğu ile vermiş olmadıkça helâl olmaz! Kardeşinizin malını onun gönlü olmadan alarak nefislerinize zulmetmeyin.″[47]

Gönül hoşluğu olmadan utandırılarak insanların ellerinden alınan malın gasp edilmiş mal gibi haram olduğu fıkıh kitaplarında işlenmiş ve bu hususta ulemâ arasında icmâ olduğu şöyle beyan edilmiştir:

أَلَا تَرَى اِلَى حِكَايَةِ الْإِجْمَاعِ عَلَى أَنَّ مَنْ أُخِذَ مِنْهُ شَيْءٌ عَلَى سَبِيلِ الْحَيَاءِ مِنْ غَيْرِ رِضَا مِنْهُ بِذَلِكَ لَا يَمْلِكُهُ الْآخِذُ وَعَلَّلُوهُ بِأَنَّ فِيهِ إكْرَاهًا بِسَيْفِ الْحَيَاءِ فَهُوَ كَالْإِكْرَاهِ بِالسَّيْفِ الْحِسِّيِّ بَلْ كَثِيرُونَ يُقَابِلُونَ هَذَا السَّيْفَ.

″Kendisinin rızâsı olmaksızın utandırılarak kimden bir şey alınırsa, onu alan kişi o malın sahibi değildir, o mal ona helâl olmaz. Bu hükmün sebebi de, burada utandırma yoluyla yapılan bir zorlama olduğundandır. Bu da gerçek kılıçla gasp edilen mal gibidir. Hattâ insanların çoğunun, bu şekilde utandırılarak malları ellerinden alınmaktadır.″[48]

İstemenin sakıncasına dair Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir Hadis-i Şerif’inde şöyle buyurmuştur:

لَا تُلْحِفُوا فِى الْمَسْأَلَةِ فَوَاللّٰهِ لَا يَسْأَلُنِى أَحَدٌ مِنْكُمْ شَيْئًا فَتُخْرِجَ لَهُ مَسْأَلَتُهُ مِنِّى شَيْئًا وَأَنَا لَهُ كَارِهٌ فَيُبَارَكَ لَهُ فِيمَا أَعْطَيْتُهُ (ن عن معاوية)

″İstemede ısrar etmeyin. Vallâhi! Kim benden bir şey ister, ben ona vermek arzu etmediğim halde, ısrarı sebebiyle bir şey kopartırsa, verdiğim o şeyin bereketini görmez.″[49]

Hâsılı; imâ ile veya utandırılarak veya doğrudan isteyerek alınan malın helâl olmadığı meydana çıkmaktadır. Dolayısıyla mescitlerin bu tür mallarla yapılması câiz değildir. Ancak bir kimsenin yapacağı hayra mâni olmamak[50] için kendi rızasıyla vermiş olduğu malların alınmasında hiçbir sakınca yoktur. Gönül rızasıyla verilen malında alınması hakkında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِذَا أُعْطِيتَ شَيْئًا مِنْ غَيْرِ أَنْ تَسْأَلَ فَكُلْ وَتَصَدَّقْ (م عن ابن الساعدي المالكي)

″İstemeksizin sana bir şey verildiğinde onu (al) ye ve tasadduk et.″[51]

Yine bu hususta Abdullah İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ’dan şu hâdise nakledilmiştir:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يُعْطِي عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ الْعَطَاءَ فَيَقُولُ لَهُ عُمَرُ أَعْطِهِ يَا رَسُولَ اللّٰهِ أَفْقَرَ إِلَيْهِ مِنِّي فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ خُذْهُ فَتَمَوَّلْهُ أَوْ تَصَدَّقْ بِهِ وَمَا جَاءَكَ مِنْ هَذَا الْمَالِ وَأَنْتَ غَيْرُ مُشْرِفٍ وَلَا سَائِلٍ فَخُذْهُ وَمَا لَا فَلَا تُتْبِعْهُ نَفْسَكَ قَالَ سَالِمٌ فَمِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَانَ ابْنُ عُمَرَ لَا يَسْأَلُ أَحَدًا شَيْئًا وَلَا يَرُدُّ شَيْئًا أُعْطِيَهُ (م عن سالم بن عبد اللّٰه عن أبيه)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Ömer İbn’ul-Hattâb Radiyallâhu anhu’ya Beyt’ül-Mal’dan atiyye verirdi ve Hz. Ömer de ona: ″Yâ Resûlallah! Bunu benden daha ziyâde muhtaç olan kimseye ver″ derdi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ″Bunu al da istersen kendine mal yap, veyahut sadaka yap. Hâris olmadığın ve isteyici de bulunmadığın halde sana bu maldan bir şey geldiğinde sen onu al. Böyle kendi gelmeyen ve nefsin kendisine meylettiği bir malın arkasından nefsini takip ettirme″ buyurdu. Abdullah’ın oğlu Sâlim der ki: ″İşte bundan dolayı babam İbn-i Ömer, kimseden bir şey istemez ve kendisine verilen hiçbir şeyi de reddetmez idi.″[52]


[1] Bu konu hakkında bakınız: Fetavây-ı Hindiyye, c. 12, s. 11-12; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, s. 240-243; Mecma’ul-Âdab, s. 35.

[2] Sünen-i Ebû Dâvud, Tahâre 127.

[3] Sünen-i İbn-i Mâce, İkamet’us-Sala 83.

[4] Taberânî, Mu’cem’ul-Evsat, Hadis No: 3650; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 1865.

[5] Sünen-i İbn-i Mâce, Mesâcid 13.

[6] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 5/13.

[7] Sahih-i Buhârî, Salât 60; Sünen-i Nesâî, Mesâcid 37; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 2221.

[8] Sünen-i İbn-i Mâce, Mesâcid 19.

[9] Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih, Hadis No: 465; Sahih-i Müslim, Mesâcid 23 (122).

[10] Buradaki evlerden maksat, câmi, mescit, ev, çadır gibi ibâdet yapılabilecek her türlü temiz mekânlardır.

[11] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 344/13.

[12] İmam Gazâli, İhyâ-u Ulûmi’d-Din, c. 1, Hadis No: 411.

[13] Taberânî Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 13041; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 467/2.

[14] Sahih-i Buhârî, Salât 81.

[15] İmam Gazâli, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, c. 1, Hadis No: 414.

[16] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 342/9.

[17] Sahih-i Buhârî, Salât 60.

[18] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 19345.

[19] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 11088; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 1230.

[20] Ebi Şeybe, Musannef, Hadis No: 8; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 44/8.

[21] Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 7790; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 513.

[22] Sahih-i Buhârî, Salât 33; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 1202.

[23] Sünen-i Ebû Dâvud, Salat 143; Sünen-i Nesâî, Tatbik 55; Sünen-i İbn-i Mâce, İkâme 204.

[24] Sünen-i Tirmizî, Cuma 17; Sünen-i Nesâî, Cuma 20.

[25] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 94.

[26] Rudâni, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 1759; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 20647.

[27] Sahih-i Buhârî, Cuma 6, 19; Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 235.

[28] Sahih-i Buhârî, Salât 101; Sahih-i Müslim, Salât 48 (261 Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 107-108.

[29] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 22.

[30] Dârukutnî, Hadis No: 1903; Râmûz’ul-Ehâdîs, 16/6

[31] Sünen-i İbn-i Mâce, ikâmet’üs-Salât 42, 43

[32] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 11088; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 1230.

[33] Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 1227; Sünen-i Dârimî, Salât 118, Hadis No: 1450.

[34] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 4511; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 1229.

[35] Sahih-i Müslim, Mesâcid 18 (79-81 Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 1266.

[36] Sünen-i İbn-i Mâce, Mesâcid 5.

[37] Sünen-i İbn-i Mâce, Mesâcid 8, 9.

[38] Sahih-i Müslim, Birr 34 (124 Sahih-i Buhârî, Fiten 7; Sünen-i İbn-i Mâce, Edeb 51.

[39] Sünen-i Tirmizî, Buyû 72.

[40] Sünen-i İbn-i Mâce, Mesâcid 11.

[41] Buradaki şiirden maksat, kaside ve ilahi türünden olanlar değil, malayani olan beyitlerdir.

[42] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 226; Cem’ul-Fevâid, Rudâni, Hadis. No: 1222.

[43] Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 1246.

[44] Süne-i Ebû Dâvud, Salât 12.

[45] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 93; Şemseddin Serahsî, el-Mebsut, c. 34, s. 165.

[46] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 93; el-İnâye Şerh’ül-Hidâye, c. 2, s. 179.

[47] Bakınız: Ahmed b. Hanbel, Müsned No: 19774.

[48] el-Fetava’l-Fıkhiyye el-Kübrâ, c. 5, s. 219.

[49] Müslüm, Zekat 99 (1038 Nesâî, Zekat 88 (5, 97, 98)

[50] Sure-i Kalem, Âyet 12.

[51] Sünen-i Ebû Dâvud, Zekât 28; Sahih-i Müslim, Zekât 37 (112).

[52] Sahih-i Müslim, Zekât 37 (111).


.