UKKÂŞE BİN MİHSAN RADİYALLÂHU ANHU

Asıl adı, Ukkâşe b. Mihsan‘dır. Halk arasında Ökkeşiye veya Ukkâşe b. Mahsen diye de söylenir. Hz. Ukkâşe, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in sancaktarıydı. Bedir Harbi de dâhil bütün harplere katılmıştır. En son Hz. Ömer döneminde Şam diyarında Rumlarla yapılan savaşa da katılmış ve bu savaşta şehit düşmüştür. Kabr-i Şerif’i Gaziantep’in Nurdağı ilçesine bağlı Durmuşlar Köyü’nün yakınında bir sivri tepe üzerindedir. Evliya Çelebi de ″Seyehatname″ adlı eserinde, Ukkâşe Hazretlerinin türbesi hakkında şu bilgilere yer vermektedir:

″Maraş’ın yolu üzre kıble tarafında sofi dağı derler bir haylak (kel bir) dağdır. Ta nihayetinde (tepesinde) Hazreti Ukkâşe (vardır), menâkibi çoktur. Bir kubbe-i âli içinde medfundur. Azim (büyük) ziyaretgâhdır. Ve anda (orada) âbı hayattan nişan verir bir kuyu var.[1] Cümle ehli züvvaar (ziyaret edenler) andan nuş idüb (içip) hafakan (sıkıntılı) derdine biemrillah devâdır. Ve Ukkaşe Hazretleri civarında (yakınında) Hazreti Resaletpenahın aşbazı (Peygamberimizin aşçısı) Şeyh Cümcemeddin Hazretleri Resaletpenahdan kemerbeste olmuştur (Peygamberimize hizmet etme şerefine nâil olmuştur). Bu sultanlar, Hazreti Ömer hilafetinde Esved Bin Mikdad[2] ile gelüb bu kal’a (tepe üstünde bulunan manastır) altında şehit olmuşlardır. Gaddese Ervahahum (Allah ruhlarını kutsal kılsın). Ve Ukkâşe Hazretlerinin garbında (batısında) Kâfir Dağı (Gavur Dağı) vardır.″[3]

Hazreti Ukkâşe’nin şehit olduğu savaş şöyle olmuştur: Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Ubeyde b. Cerrah komutasındaki İslâm ordusu, Rumların hâkimiyetinde olan Şam’a sefer düzenlemişti. Şam’ı fethettiler. İslâm ordusu sonra Antakya’yı da ele geçirdi ve İslâhiye bölgesine kadar ilerledi. İslâm ordusunun öncü birliğine komuta eden Hazreti Ukkâşe, İslam ordusunun önünde keşif için giderken Nurdağı’na bağlı Kırkpınar Köyü ovasında, kırk bin kâfir tarafından pusuya düşürülmüştür. Hazreti Ukkâşe, geriden gelen İslâm ordusuna haberci göndererek durumu bildirmiş, kendisi ve birliği o kâfirlerle savaşa başlamış. Savaşarak şu anki türbesinin bulunduğu tepeye çekilmişler. O tepenin zirvesinde bir manastır varmış. Orada inzivaya çekilen rahipler bulunmakta imiş. Hazreti Ukkâşe, yaralanmış olduğu halde o manastıra girmiş. Orada bulunan papazları esir almış. Su getirmek için dışarı çıkmış olan bir papaz döndüğünde, arkadaşlarının teslim alındığını görmüş ve gizlenerek Hazreti Ukkâşe’nin arkasından yanına kadar yaklaşıp hançerle sırtına vurarak onu şehit etmiş. O esnada yardıma gelen İslâm ordusu o kâfirlerle savaşarak, kırk bin kişilik orduyu dağıtmış. Bozguna uğrayan kâfir ordusu geri çekilmek zorunda kalmış. Hazreti Ukkâşe, yardıma gelen Sahabeler tarafından şuanki türbesinin bulunduğu tepe üzerine, orada şehit düşen bazı Sahabeler ile birlikte defnedilmiştir. Hazreti Ukkâşe ve onun kumandasındaki birlik, bu kırk bin kâfirin saldırısına uğradığı için o bölgeye ″Kırk bin er ovası″ denmiştir. Oraya yakın olan ″Kırkpınar Köyü″nün ismi de, buradan gelmektedir. ″Kırk bin er ovası″ diye bilinen bu yer, halk dilinde zaman içinde değişime uğrayarak ″Kırkpınar″ diye söylenmiştir.

Hazreti Ömer’in halifeliği döneminde, onun kabrinin bulunduğu yere türbesi yapılmıştır. Hazreti Ömer Medine’den bir aileyi, Hazreti Ukkâşe’nin kabrine türbedarlık yapmaları için onlara bir deri üzerine yazdığı beratı vererek göndermiştir. Bu aile, ilk olarak türbeye yakın tepenin eteğine yerleşmişler ve daha sonra oradan türbenin bulunduğu tepenin doğu tarafında bulunan, ″Tutlupınar″ diye bilinen mevkiye yerleşmişler. Orada da bir müddet kaldıktan sonra türbenin bulunduğu o tepenin kuzey tarafında, ″Kışla″ diye bilinen yere yerleşmişler. Onlara ait mezarlar orada hâlâ bulunmaktadır. Kışla’da da bir müddet kaldıktan sonra şuanki ″Durmuşlar Köyü″ diye bilinen yere yerleşmişlerdir. Bunlar Medine’den gelerek ikamet yerlerini sürekli değiştirdikleri için, en son bu köyün bulunduğu yerde karar kılıp ayrılmadıklarından dolayı bunlara bölge halkı, ″Durmuşlar″ ismini vermiştir. Bu sebeple bu köy, ″Durmuşlar″ diye isimlendirilmiştir. Hazreti Ömer’in vermiş olduğu o berat, aile içerisinde elden ele geçerek yakın bir tarihe kadar gelmiştir. O sülaleden gelen Bekir Kodaz, bu berat hakkında şöyle bilgi vermiştir: ″Berat, Babam Hannan Kodaz’da idi, kendisi yaşlanınca bu beratı akrabamızdan olan ″Kadir Goca″ya verdi. Daha sonra Kadir Goca’nın evinde yangın çıktı, evin içerisinde bulunan her şey ile birlikte maalesef bu manevi değeri çok yüksek olan berat da yandı. Ben defalarca bu beratı gördüm, kalın bir deri üzerinde Arapça olarak yazılı idi ve üzerinde dört beş adet mühür de vardı. Yine o beratın yanında Hz. Ukkâşe’ye ait olduğu söylenen bir kılıç ve gürzü de vardı. Yangın esnâsında bu berat yandı, gürz ve kılıç da maalesef kayboldu. Biz Medine’den geldiğimiz için buna hürmeten Osmanlı Devleti bizden hiç kimseyi askere almazdı. Cumhuriyet dönemine kadar bu böyle devam etti. Kadir Goca ölünce, onu Ukkâşe Hazretlerinin türbesinin hemen yakınına, kıble tarafına defnedildi. Kabri oradadır. Medine’den gelen ailemizin soyunun Zeynalâbin Hazretlerinine dayandığını büyüklerimiz bize söylerdi.″ İslahiye’de ikamet eden 87 yaşındaki ″Emo Kodaz″ ismindeki teyze de, o beratı gördüğünü söyleyerek şöyle anlatmıştır: ″Ben 14 yaşlarında iken babam ile birlikte ″Kadir Goca″nın evine gitmiştik. Babam o belgeyi görmek istedi. Belge kendisine verildi, baktı ve bana da gösterdi. Büyük bir deri üzerinde Arapça yazılar bulunan bir belge idi. Üzerinde çok sayıda mühür de vardı.″ Bu yangın, 1950 yılından sonra çıkmıştır.

Hz. Ukkâşe hakkında şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

يَدْخُلُ الْجَنَّةَ مِنْ أُمَّتِي زُمْرَةٌ هُمْ سَبْعُونَ أَلْفًا تُضِيءُ وُجُوهُهُمْ إِضَاءَةَ الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ وَقَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ فَقَامَ عُكَّاشَةُ بْنُ مِحْصَنٍ الْأَسَدِيُّ يَرْفَعُ نَمِرَةً عَلَيْهِ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ ادْعُ اللّٰهَ أَنْ يَجْعَلَنِي مِنْهُمْ قَالَ اللّٰهُمَّ اجْعَلْهُ مِنْهُمْ ثُمَّ قَامَ رَجُلٌ مِنْ الْأَنْصَارِ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ ادْعُ اللّٰهَ أَنْ يَجْعَلَنِي مِنْهُمْ فَقَالَ سَبَقَكَ بِهَا عُكَّاشَةُ (خ عن ابى هريرة)

″Cennete ümmetimden yetmiş bin kişilik bir zümre hesapsız olarak Cennete girecek; onların yüzleri, parlaklıkta ayın on dördüncü gecesindeki ayın parlaklığı gibidir.″ Ukkâşe b. Mahsen kalkıp, ″Yâ Resûlallah! Allah’a duâ et de beni onlardan kılsın″ dedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Ey Allah’ım! Ukkâşe’yi onlardan kıl″ diye duâ buyurdu. Sonra Ensârdan birisi kalkıp, ″Yâ Resûlallah! Allah’ın beni onlardan kılması için duâ buyur″ dedi de, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Ukkâşe bu hususta senden önce davrandı″ buyurdu.[4]

Hz. Ukkâşe’nin tevekkülü hakkında da şu hâdise nakledilmiştir:

Ukkâşe Radiyallâhu anhu Bedir’de savaşırken kılıcı kırıldı. ″Yâ Resûlallah! Kılıçsız kaldım″ dedi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, yerden bir hurma dalı alarak Ukkâşe Radiyallâhu anhu’ya verdi ve ″Bununla harbe devam et″ buyurdu. Ukkâşe b. Mahsen Radiyallâhu anhu, dalı aldı ve harbe devam etti. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in mûcizesi olarak o hurma dalı, kılıçtan tesirli oldu. Ukkâşe Radiyallâhu anhu: ″Bu hurma dalı ile birçok savaşa katıldığını″ beyan etmiştir. Hattâ şehit olduğu zaman da o hurma dalı kendisinin yanında idi.[5]

Vefatına yakın Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Bende kimin hakkı varsa gelsin alsın″ buyurdu. Hz. Ukkâşe: ″Ben deve üzerinde idim, sende deve üzerinde idin. Elinde kamçın vardı. Deveye vurayım derken bana vurdun. O hakkımı alacağım″ dedi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Gidin, Fâtıma’dan o kamçıyı isteyin″ buyurdu. Kamçıyı getirdiler. Hz. Ukkâşe: ″Hakkımı alacağım″ diyor. Bütün Ashâb: ″Resûlullah’a vurma, bize vur″ dediler. Hz. Ukkâşe, eline kamçıyı almış: ″Hakkımı alacağım″ diyor. Bütün Ashâb; ″Tek vurduğunu gözümüz görmesin″ diye yüz üstü düşüp ağlaştılar. Hz. Ukkâşe: ″Benim üzerimde sadece bir gömlek var idi. Sen, bana öyle vurdun″ dedi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem üzerindeki elbiseleri çıkardı, sadece bir gömlek kaldı. Hz. Ukkâşe, arka tarafına geçti, gömleği kaldırdı, Nübüvvet Mührüne kapandı ve öptü: ″Benim maksadım bu mührü görmek ve öpmekti. Anam babam sana feda olsun Yâ Resûlallah! Bana bin kamçı da vursan helâl olsun″ dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Sağlığında Cennetlik bir adam görmek isteyen, Ukkâşe’nin yüzüne baksın″ buyurmuştur.

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ile olan hâdiseleri çoktur. Nakledilen bir rivayete göre; Hz. Ukkâşe, çok güzel lokma yapardı. Peygamber Efendimizi evine davet edip, o lokmalardan ikram etmişti. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem çok beğendi. Beline lokmacıların piri olduğuna dair kuşak bağlayıp ″Sen lokmacıların pirisin″ diye buyurmuştur.

Hz. Ukkâşe Kur’ân-ı Kerîm’i mühre kazar, deri üzerine basar, hastalar şifâ bulurdu. Onun için Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Sen mühürcülerin de pirisin″ diye buyurduğu rivâyet edilmiştir.


[1] Bu kuyu, türbenin kıble yönünde yaklaşık yüz metre kadar uzaklıka bulunmakta idi. O kuyudan şifa niyetine insanlar su alıp içerlerdi. Bu kuyunun suyu 1980’li yıllarda kurumuştur.

[2] Hz. Mikdad, Hz. Ali Efendimizin harp meydanında Müslüman ettiği pehlivanlardandır.

[3] Evliya Çelebi, Seyehatnâme, c. 9, s. 350.

[4] Sahih-i Buhârî, Rikâk 48.

[5] İmam Kastalânî, Mevahib-i Ledünniye, s. 70; M. Asım Köksal, İslam Târihi, Hz. Muhammed (A. S.) ve İslâmiyet, Medine Devri, c. 2, s. 144.


.