ASHAB-I SUFFA VE ONLAR NAATINDA OLANLARIN BAHSİ

Resul-i Ekrem Efendimiz böyle söylemiştir.

“Benim ümmetimin içinde öyle insanlar var ki, kalpleri İbrahim Halilullah kalbi gibidir.

Alametleri nedir, Ya Resulullah? diye sormuşlar? Buyurmuştur ki:

... بِالسَّخَاءِ وَالنَّص۪يحَةِ لِلْمُسْلِم۪ينَ

- “Çok cömert olur ve halka bol nasihat eder,[1] diye buyurmuştur. (Zamanı saadette Ashab-ı Suffa)

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللّٰه عَنْهُمَا قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَبْشِرُوا يَا أَصْحَابَ الصُّفَّةِ فَمَنْ بَقِيَ مِنْ أُمَّت۪ى عَلٰى النَّعْتِ الَّذ۪ى أَنْتُمْ عَلَيْهِ رَاضِيًا بِمَا هُوَ ف۪يهِ فَاِنَّهُ مِنْ رُفَقَائ۪ى يَوْمَ الْقِيٰمَةِ (الخطيب والديلمى وابو عبد الرحمن السلمى فى سنن الصوفية)

El-Hatip ed-Deylemi ve Ebu Abdurrahman es-selemi fi süneni sufiyye İbn-i Abbas (Radiyallahu anhuma) rivayeti ile Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:

“Ey Ashab-ı Suffa! Size müjdeler olsun. Her kim ümmetimden sizin bulunduğunuz naat ve hal üzere olurlarsa siz onlardan razısınız. Onlarda sizden razıdır. Onlarda rızası ile o hal, o naat-ı şerif üzerindedirler. Onlar muhakkak kıyamet günü benim refikim (arkadaş) ve yoldaşımdırlar.”[2]

İşte Peygamber Efendimizin Ashab-ı Suffası vardı. Bunlar 700 kişi idi. Camii şerifin sofasında gece-gündüz zikrullah ile meşgul olurlar idi, bunlara söylemiştir. Resulullah Efendimiz bunları çok severdi. Bunlardan acaib, garaib haller zuhur ederdi. Bunların hepsi Resul-i Ekrem'in mutfağından yerlerdi. Gayet büyük bir sinisi vardı. Dört tarafında dört kulpu vardı.[3] Babayiğitlerden dört kişi dört kulpundan tutardı. Bir kat pilav, bir kat et böylece yükselmişti. Bu tarafta oturan o bir taraftakini görmezdi.

Yediyüz Ashab-ı Suffa belki de yedi yüz misafir bulunurdu. Bunların hepsi Resulullah'ın sofrasından yemek yerlerdi. Bu Ashab-ı Suffa harp zamanında giderler. Zikrullaha çalışırlar. Askerler harbe girince bunlar geride dua ederlerdi. Allah'u Teala'yı zikrederlerdi. Resulullah onlara böyle emrederdi.

[Müseylemetü'l-Kezzab ile Hz. Halid arasında harp olunurken üçbin kişi harp etmeyip dua ve zikrullah ettiler.

Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'in camisinin önünde sofası vardı. Allah'u Teala'nın emri ile Ashab-ı Suffa'yı Ashabtan ayırdı. Yani Allah'u Teala Kur'an-ı Kerim'de buyuruyor:

“Her kavimden bir zümre ayır”[4]

İşte Ashabın içinden Ashab-ı Suffa'yı ayırdı. Bunların evi, malı, mülkü, çoluk, çocuğu yok. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'in mutfağında yerler, caminin sofasında yatarlardı. İlk defa 400, sonraları 700 kişi oldular. Bunlar geceli-gündüzlü bütün vakitlerini Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'in camisinde geçirir, Peygamberimizin emri üzere zikrullaha çok çalışırlardı.

Peygamberimiz (sallahu aleyhi vesellem) Mekke şehrini harple alınca fütuhat, Allah tarafından zafer ve yardımları açıldı. Arap yarımadasının birazı harple, birazı sulhla müslüman oldu. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem zengin oldu. Vefat eden her Ashabın borcunu Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem verirdi. Allah yoluna verdikçe arkası gelir, geldikçe dağıtırdı. Şöyle ki: Dört kulplu bir sinisi vardı.[5]Dört kulpundan birer babayiğit tutar, siniyi ortaya koyarlar, üzerinde bir kat pilav, bir kat et yığılmış sivri bir kubbe misali, onun etrafında Ashab-ı Suffa dizilir nöbetleşe yerler. Yiyen kalkar ikinci posta oturur. Yediyüz Ashab-ı Suffa bir onun kadarda misafir ondan yemek yerlerdi. Bu taraftaki oturan pilavın yığınından karşı taraftakini görmezdi. Vakitli vakitsiz, ne zaman sini boşalırsa sininin boşu gider dolusu gelirdi. Geceli-gündüzlü mutfağında o sininin etrafında yemek yenirdi.

Ashab-ı Suffa kendilerinin aile ve çocukları müslüman olmamış veya kendileri her daim Peygamberimizin meclisinde, cemaatinde bulunabilmek için evlenmeyi tercih etmeyip devamlı peygamberimizin camisinde beş vakit namazı kılar, peygamberimizin vaaz ve nasihatlarını dinler, gece ve gündüz geri kalan vakitlerini boşa geçirmeyip ibadet ederlerdi.

Cum'a günkü ibadetleri şöyledir: Perşembe günü akşam namazını kılar, camiden çıkmaz, namaz vakti oldukça peygamberimizin arkasında namazlarını kılarlar, namazlar arasında gece ve gündüz zikrullaha devam ederlerdi. Cum'a gününün içinde bir saat vardır. O saatte dualar kabuldür.[6] Allah'u Teala sene de Leyle-i Kadri sakladığı gibi bu cum'a günündeki saatide saklamıştır. Ulema “ittifaken neye karar verdilerse odur” demişler. Aslında saklıdır, bu Ashab-ı Suffa'da bu bir saati kaçırmamak için yirmidört saatin hepsini peygamberimizin camisinde ibadet ve taatla geçirirlerdi. Perşembe günü akşam namazında cuma saati girer. Cuma günü akşam namazında cum'a saati çıkar. Bu yirmidört saati hiç uyumamak üzere abdest tazelemek için dışarı çıkarsa çıkar, ondan başka yirmidört saatin tümünü ibadet, taat, zikrullah, ameli salih ve namazla geçirirlerdi.

Bir gün, Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına Mekke'nin beyleri geldiler. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'e dediler ki:

- “Biz, Ashab-ı Suffa ile oturamayız. Onların ter kokuları bizi rahatsız ediyor. Biz seninle görüşmek istiyoruz, dediler. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'de bu beyler belki beni dinlerlerse müslüman olurlar. Ashab-ı Suffa ile beraber otursunlar derse Ashab-ı Suffa'nın ter kokularına dayanamıyorlar. Çünkü Arabistan'da su az, sıcak çok. Bunlarda fakir, vücutlarını tam zamanında yıkayamıyorlar. Onun için terliyorlar, o da koku yapıyor.

Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem Ashab-ı Suffa'ya:

- Benim yanıma beyler gelecek belki beni dinler, müslüman olurlar, siz dışarı çıkın onlar girsin buyurdu. Ashab-ı Suffa dışarı çıktı, ellerini semaya kaldırdılar dualarında:

- Ya Rabbi! Senin sevgili Habibinin Cemalını görmeden duramayız, diye yalvardılar.

Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'e Cebrail Aleyhisselam tekdir halinde şu ayetleri getirdi.

1- “Sen onları yanından tard etme (kovma) çünkü onlar Rabb'ılarının cemalına mürid olmuşlardır.”[7]

2- “Sen de kendi nefsine sabret, onların terlerine, ter kokularına, konuştukları sözlere sabret.[8] Çünkü onlar Rabb'ılarının Cemalına mürid olmuşlardır.”

Allah'u Teala Ashab-ı Suffa'ya “müridler” diye hitab ediyor. Onlar için sevgili habibini tekdir ediyor. Bizce bu çok normaldir. Bir cemaatte otururlarken Vali geldi. paşa geldi benimle konuşmak istiyor, siz dışarı çıkın demek bizce normaldir.

Allah'u Teala bunu da Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'e tekdir sayıyor. Müridlerin ne kadar Allah yanında sevgili olduklarını bu ayette açıklıyor.]

Bir gün onlardan biri ölmüştü, Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'e haber verdiler. Efendimiz etrafa bakarak Ashab-ı Suffa'dan birine;

- Sen onlardansın. Sen yıka, onlarda acaib, garaib haller çok olur, başkası korkar diye emreyledi.

O zat yıkarken baktı sağına soluna kendi dönüyor. “Fesubhanallah” sen ölüsün! Diri hareketi yapıyorsun, deyince, ölen ölü kalkıp oturuyor hem de şu ayeti okuyor.

(Sure-i Bakara, Ayet 154)

قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى: وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ ف۪ى سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌ بَلْ اَحْيَاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ

“Siz Allah'u Teala yolunda ölenlere öldü demeyiniz, belki onlar diridir. Velakin siz bilemezsiniz” Ayetini unuttun mu? Bizler diriyiz deyip, geri yatıyor. Bu zat Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'e böyle haber verince:

- Onun için seni gönderdim. Çünkü başkası olsa korkar, kaçardı. Sen onlardansın onların halını bildiğin için seni gönderdim. Allah'u Teala'nın sevgili dostlarıdır. Onlar Allah'u Teala'yı çok zikreden zakirlerdir diye buyurmuştur.

Hz. Ökkaşe Radiyallahu anhu'de bunlardan hem de muhacirlerdendir. Çok harpler yapmıştır.[9] Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'in sevgilisidir.

[Ashab-ı Suffa harbe girmez. Kendi ısrarı ve isteği ile girer. Yoksa onlar harbe girmez, Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem öyle emrederdi. Müridlerin ev, mal ve çocuklarını terk edip hakiki bir şeyhın tekkesinde çalışan dervişleri, harbe almayıp onlara dua ettirdikleri her kabileden bir zümre ayır”[10] ayetine göredir. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem Ashabın içinden Ashab-ı Suffa'yı ayırdı. Onlara zikir ve dua ettirirdi. Bunlarda o dervişleri Ashab-ı Suffa kabul edip onlara dua ettirirlerdi. Eba Müslim'in ordusu kafirle harbe girince kırk derviş secdeye kapanır, islam ordusunun zafer kazanması için dua ederdi. Hadis-i Şerif:

Ben Allah'in birliğine yemin ederim ki, siz dağlar. ovalar, vadiler geçersiniz. Sizin sakat, ihtiyar, hasta diye evde bıraktığınız insanların içinde öyleleri vardır ki; onlar sizinle beraber ovaları, vadileri, dağları aşar, sizinle harbe girer. Size harbi kazandırır, siz anlayamazsınız.” Halk arasında bu söz, bu hadise göre şöyle söylenir:

Hem sağ olanlar hem dünyadan gidenleri cebhede görünmüş kafirleri şöyle kırmış, böyle kırmış, zaferi kazanmış derler. Canlı şahidini gösterirler.

Bunlar efsane değildir. Ashab ve Türk tarihi bunlarla doludur.

Ashabı Suffa hakkında ayet.[11]]

Bunların yolu tarikat yoludur. Ehl-i zikrin piri ve başıdırlar. Ehlullahtırlar. Allah'u Teala'nın, sevgili Peygamberini bunlarla beraberliğe emreylediği Âyet-i Kerimeye bak:

(Sure-i Kehf, ayet 28)

قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى: وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِىِّ يُر۪يدُونَ وَجْهَهُ

“Sevgili Habibim onlarla beraber olmağa nefsine sabret”

Onların terlerine, kokularına, her hallarına sabret ki (Onlar Rabb'lerine mürid olup akşam, sabah Rablarının Cemalini isterler.) Zikir dua ederler. Onlar Allah'u Teala'ya mürid olmuşlardır, Allah'u Teala yanında da onlar çok kıymetlidirler. Her kim zikrullaha çalışmazsa şeytan onu muhakkak yakalar. Zikrullahtan ayırır, unutturur.


[1] Taberani, Mu’cemu’l-Evsat, Hadis No: 10237; Ma’rifetü’s-Sahabeti li Ebi Naim İsbehani, Hadis No: 4013; Mevahib-i Ledünniyye, Cild 1, s. 779; Mir'at-ı Kainat, Cild 1, s. 626-627.

[2] Ramûzu'l-Ehadis, Hadis No: 49.

[3] Ramûzu'l-Ehadis, (30. Bölüm), Hadis No: 376.

[4] Sûre-i Tövbe, Ayet 122.

[5] Ramûz-ul Ehadis (30. Bölüm), Hadis No: 376

[6] Ramûzu'l-Ehadis, Hadis No: 1662, 6400; Sünen-i İbn-i Mace, Cild 3, Hadis No: 1138; Sünen-i Tirmizi, Cild 1, Hadis N0: 489; Gunyet'üt-Talibin, s. 779; Ömer Nasuhi Bilmen <<500 Hadis Kitabı>> Hadis No: 100, s. 92; Kimya-yı Saadet, s. 134; İmam-ı Şa'rani "el-Uhûd'ül-Kübra” s. 160.

[7] Sûre-i En'am, Ayet 52; Kütüb-i Sitte, Cild 17, Hadis No: 7253.

[8] Sûre-i Kehf, Ayet 28.

[9] İslam Tarihi, Cild 6-7, s. 33, 46; Mevahibi Ledünniyye, Cild 1, s. 275.

[10] Sûre-i Tevbe, Ayet 122.

[11] Sûre-i Bakara, Ayet 273.


.