MÜRİDE LAZIM OLAN HASLETLER BAHSİ

MÜRİDE LAZIM OLAN HASLETLER BAHSİ

Müride lazım olan şunlardır: Bir mürid bunlara dikkat eder. bunlar kendinde tamam olursa, o mürid yıkılmaz ve yolundan geri kalmaz. Bu yedi şeydir, yediside tamam gerektir.

1- Allah'u Teala'ya bağlılık ve sevgi

2- Resulullah'a bağlılık ve sevgi

3- Şeyhine bağlılık ve sevgi

4- Şeriatına bağlılık ve sevgi

5- Tarikatının dergahına bağlılık ve sevgi.

6- İhvanına bağlılık ve sevgi.

7- Ümmeti Muhammede bağlılık ve sevgi.

Şu yedi haslette müridde mevcut olmalıdır:

1- Muhabbet,

2- İtikad,

3- Teslimiyet,

4- Edeb,

5- Sadakat,

6- Havf,

7- Reca.

Bu yedi hal müridde tamam olursa o mürid asla yıkılmaz ve yolundan da şaşmaz! Gerisinin hepsi kendi hali ile kendini bulur. Şimdi sıra ile inceleyelim. İlk muhabbet Allah'u Teala'ya.

1- Allah'u Teala'yı malından, evladından kendi nefsi ve canından ileri sevmektir. Kur'an-ı Kerim'de:

(Sure-i Bakara, Ayet 165)

قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى: وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اَشَدُّ حُبًّا لِلّٰهِ

“İnanan mü'minler Allah'ı şiddetle severler.” dediği budur. Aşıklar, Allah'u Teala'yı zikrederken deli gibi olurlar. İşte bu Allah sevgisindendir. Sen de böyle ol. Sen Allah'u Teala'yı seversen o da şüphesiz seni sever.

[Derviş olan kişiler,

Deli olağan olur,

Aşk nedir bilmeyenler,

Ona gülegen olur.

Adem gülme sen ana,

İyi değildir sana,

İnsan neye gülerse,

Başa geleğen olur.

Bir kişi aşık olsa,

Aşk deryasına dalsa,

Ol deryanın dibinde,

Cevher bulağan olur.

Derviş la-mekan olur,

Dünya terkini bulur,

Dünya terkin bulanlar,

Didar göreğen olur.

Aşkın beni mest eyledi,

Aldı aklım hast eyledi,

Öldürmeye kast eyledi,

Gel gör beni aşk neyledi.

Yunus Emre sen dahi,

İncitme dervişleri,

Dervişlerin duası,

Kabul olağan olur.

Yunus EMRE.

Aşkın kime yar olur, daim işi zar olur,

Durmaz gözünün yaşı, göz yaşı pınar olur.

Vay bu aşkın elleri, her kime uğrar ise,

Varını yağma eder, aklı tarımar olur.

Bu yolda canın veren, canan alır yerine

Aşk pazarında anın, can ile pazar olur.

Vay bu aşkın elleri, her kime uğrar ise,

Varını yağma eder, aklı tarımar olur.

İbrahim Ethem şahı, derviş eden aşkındır,

Aşkına düşen şahın, tahtı tarımar olur.

Vay bu aşkın elleri, her kime uğrar ise,

Varını yağma eder, aklı tarımar olur.

Bende arı terkedip, girdim bu dervişliğe

Her kimsenin aşkına, düştüyse bi ar olur.

Vay bu aşkın elleri, her kime uğrar ise,

Varını yağma eder, aklı tarımar olur.

Terket Niyazi seni, bul anda ol sultanı,

Her kim canından geçer, ol vasılı yar olur.

Vay bu aşkın elleri, her kime uğrar ise,

Varını yağma eder, aklı tarımar olur.

Niyazi MISRİ

Bu aşk bir bahr-i ummandır buna hadd ü kenar olmaz,

Delilim sırr-ı Kur'an'dır bunu bilende ar olmaz.

Süre geldik ezeliden pirim Muhammed Ali'den,

Şerab-ı La-Yezaliden içenlerde humar olmaz.

Eğer aşık isen yare sakın aldanma ağyare,

Düş İbrahim gibi nare bu gülşende yanar olmaz.

Kıyamazsan baş ü cana geri dur girme meydana,

Bu meydanda nice başlar kesilir hiç soran olmaz.

Hakkı ile Hak olanlara kendi özün bilenlere,

Dost yolunda ölenlere kan bahası dinar olmaz.

Bak şu Mansur'un işine halkı üşüşmüş başına,

Enel-Hakk'ın firaşına düşenlere tımar olmaz.

Seyfullah sözünde mestdir şeyhinden aldığı derstir,

Divane-ra kalem nist'dir ne söylese kanar olmaz.

Seyyid NİZAMOĞLU

Gözleri giryan ciğeri büryan

Olmuşlar hayran mestaneler var

Yunus sen bu gün meydan isteme

Meydan içinde merdaneler var.

Yunus EMRE.

Açıklaması:

Giryan; ağlayan demektir. Öyle ağlama ki, gözü arzu ettiğinden başka bir şey görmez.

Ciğeri büryan: Ciğeri kebab olan demektir.

Merdaneler: Şampiyon demektir. Ortada aşk şampiyonları geziyor. Yunus onlardan meydan isteme sonra içlerinde senden üstün şampiyon çıkar, demektir.

Ayette: “İnanan mü'minler, Allah'u Teala'yı şiddetle severler.”[1] Bunun nihayeti yoktur. Onlar aşk şampiyonudur demektir. Yunus Emre'de benim aşkım çok diye aşk meydanında bunlardan güreş isteme, çünkü hepsi şampiyondur. Birisi kaldırır, seni de yere vurur, yener. Bunlardan meydan istenmez demektir.]

2- Resullulah'ı sevmek öyle olmalıdır ki, malından, mülkünden, canından ileri tutmalısın. Onu sevmek Allah'u Teala'yı sevmektir. Ona salat-ı selam ve salavatı çok söylersen Allah'u Teala'ya ve Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'e hakkı ile sevilirsin.

3- Şeyhini sevmek: (Muhabbet) İşte müridi kurtaran budur. Çünkü şeyhini sevmek muhabbet etmek doğrudan doğruya Allah'u Teala'yı sevmektir. Buna dair;

Hadis-i Şerif:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: بَجِّلُوا الْمَشَايِخَ فَاِنَّ تَبْج۪يلُ الْمَشَايِخِ مِنْ اِجْلَالِ اللّٰهِ تَعَالٰى وَمَنْ لَمْ يُبَجِّلْهُمْ فَلَيْسَ مِنّ۪ى (حب عد والديلمى)

“Şeyhlere tazim ve hürmet ediniz. Çünkü şeyhlere edilen tazim ve hürmet doğrudan Allah'u Teala'yadır. Her kim onlara, (şeyhlere) tazim etmezse benden değildir.”[2]

Hoca denilen bir adam bu Hadis-i şerifi okuyunca “Şeyh arapçada ihtiyara derler” dedi. Ben bir Hadis-i şerif okudum. Şudur:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلشَّيْخُ ف۪ى اَهْلِه۪ كَالنَّبِيِّ ف۪ى اُمَّتِه۪ (ابن النجار والديلمى)

“Şeyh kendi ehli içinde, kendi ümmeti içinde ki Peygamber gibidir,”[3] diye buyurmuştur.

İyi düşün kendine tabii olanlar içinde dedim Hoca terazili konuş! Resulullah; ihtiyar bir kafire yahut bir münafığa peygamber gibidir demez deyince tevbe etti. Şeyhine muhabbet imandan gelir. Onun için şeyhına muhabbet edeni Allah'u Teala çok sever. Çünkü şeyhi sevmek Allah'u Teala içindir. Şeyh'te kendi gibi bir adamdır, ondan ne beklenir ama inanıyor ki bu şeyhte Allah'u Teala'nın bir sırrı vardır. Öyle ise Allah'ın yanında bu adam sevilmiştir.

Ben bunu seversem, Allah'u Teala'da beni sever diye inanıyor. Gene Allah'u Teala'yı sevdiğindendir ki bu adamı malından, canından, evladından, ileri sevdiren Allah'u Teala'dır ve Allah’u Teala'nın sevgisidir. Eğer ona o kadar çok hüsnü zanda bulunup onu sevmenin Allah’u Teala'yı sevmek olduğuna inanmazsa elin adamını, niye sevsin? Allah'u Teala için inanıyor. Bunda Allah’u Teala'nın büyüklüğü meydana çıkıyor. Bunu Allah'u Teala Hazretleri biliyor. Bu kulum kendi gibi bir kula benim için muhabbet ediyor. Hüsnü zannı var, madem ki, bu kulum benim için gönül enginliği yapıp bir şeyler umuyor. Ben de bu kulumun zannını doğru çıkarırım. Her umduklarını da veririm der ve verir. “Ben kulumun zannındayım”[4] Şeyhin haberi olsa da olmasa da verir...

[Hadis-i Kudsi ile haber veriyor. Bu mevzuyu Bilal babama sordular:

- Bir şeyh, kendi haberi olmadan müridine yardım yapabilir mi?

- Hadis-i Kudsi'de yapar. Delil olarak Yakub Aleyhisselam' zahirde ağlıyor, Yusuf Aleyhisselam'u arıyor, bulamıyor. Batını Yusuf'u Zeliha'nın şerrinden kurtarıyor. Batının yaptığından zahirinin haberi yok. Ölü veya diri olduğundan tereddütlü ki, ağlıyor.]

Fakat uzun zaman müridin muhabbetinin sahih olup olmadığını imtihan eder, sınar. Muhabbeti şeyhine sağlam ise hiç değişmez. Gittikçe şeyhine muhabbeti artar ise onun ibadetinin azlığına ve çokluğuna bakmaz ve Allah’u Teala devamlısını sever[5] vesselam!...

Şimdi burada bu yedinin aynı öbürlerinde de olması lazım olduğu gibi.

Bu yedinin şeyhe tamamını söyledim. Onlar zaten bellidir. Şeyhe muhabbeti söyledim. Şimdi kalanlarını söylersek anlaşılır.

YEDİ HASLET BAHSİ

1- Muhabbet idi.

2- İtikattır: Müride en lazım olan şeyhe itikad, öyle gerektir ki; bu havalede, bu diyarda benim şeyhim gibi şeyh yoktur diye itikad etmelidir. Hazreti Şeyh Abdulkadir Geylani Efendimiz buyurmuştur ki: “Müride en evvel sağlam itikad gerektir.” Öyle itikad etmeli ki bu zamanda, bu diyarda benim şeyhimden yüksek kimse yoktur diye itikad etmelidir.

Müridin birisi yolda giderken, Hızır Aleyhisselam önüne çıkmış. Müridi sınamak için arkadaş olmuş, kendini bildirmiş. Mürid biraz gittikten sonra demiş ki:

- Senin yolun şuradan gider. Ben, senden ayrılacağım. O zat:

- Herkes Hızır Aleyhisselam'ı bulsam diye arz eder. Sen, beni buldun ayrılıyorsun deyince, mürid demiş ki:

- Efendim! Siz sevgiye layık bir zatsınız. Benim nasibim şeyhimdedir. Size sevgim itikadım çoğalırsa şeyhimden nasibimi alamam diye korkuyorum.

Hızır Aleyhisselam arkasını sığamış demiş ki:

- Oğlum! Sende, şeyhine bu sevgi, bu itikad varken sen istediğine kavuşursun diye buyurmuş.

[Dervişler Hakka gider,

İki cihanı neder,

İki cihandan öte,

Yolları dervişlerin.

Dervişlerin dilinden,

Feriştahlar anlamaz,

Ahdleri var dost ile,

Pünhanı dervişlerin.

Hızıra yoldaş olmaz,

Musaya sırrın vermez,

Süleyman neden bilmez,

Lisanın dervişlerin.

Dervişleri Hakk sever,

Kur'an içinde över,

Allah'a doğru gider,

Yolları dervişlerin.

Bu Eşrefoğlu Rumi,

Dervişlerin küçüğü,

Abdulkadir Geylani,

Sultanı dervişlerin.

Eşrefoğlu RUMİ]

Mürid öyle bilmelidir ki, Allah'u Teala kendisinden razı olması şeyhındedır. Çünkü buraya ona ne kadar itikad etsen doğrudan doğruya Allah'u Teala'yadır. Şöyle bilmelidir ki, bir kulun elinden ne gelir? Ondaki o harikuladelerin hepsi Allah'u Teala'dandır. O adam, sırf Allah'u Teala için kendi gibi bir kula büyük bir hüsnü zan, tam inanç ve itikad ediyor. Bu kula inandığı itikad ettiği Allah'u Teala'ya itikadındandır. Yukarıda Hadis-i Kudsi'de; Allah'u Teala Hazretleri buyuruyor:

“Kulum bana aşık, ben de ona aşık olurum.” diyor. Şeyh o kimsedir ki, Allah'u Teala'nın yolunda zikrullah ile, namaz ile aşk ateşine düşmüş, riyazet, mücahede ile, aşk ateşi ciğerini yakmış, Allah'u Teala'ya aşık olup ne cefalar, ne belaları Allah'u Teala'dan gelen aşk ile çekmiş. O, ona aşık olmuş Allah'u Teala'da ona aşık olmuş kimsedir. Yukarıdaki Hadis-i Şerif tam böyle söyler. Aşık maşukundan ne esirger? Allah'u Teala ile birbirine aşık olmuşlardır. Onu seveni Allah'u Teala sever. Allah'u Teala sözünde yalan söylemez.

Hadisi Kudsi:

İmam-ı Hasan Radiyallahu anhu;

“Kulum bana aşık olunca ben de ona aşık olurum” diyor. Sözümüz hakkı ile şeyhedir. Sahtekarlara ve noksan şeyhlere değildir. Hakka aşık olup ciğeri aşk ateşi ile yanmış, Allah yolunda belalar çekmiş ve her ahlakı tamam, şeriatı, tarikatı, tamam olup zikrullah etmeyi çok sever, sabrı, sebatı, cömertliği tamam olanadır. İşte bundan ne beklersen bekle, itikad et!...

3- Şeyhine teslimiyettir: Muhabbeti, itikadı söyledik. Teslimiyet şeyhine öyle gerektir ki, bir ölü yıkayıcıya nasıl teslim olursa, öyle teslim olmalıdır. Katiyyen muhalefet etmemeli, ne zahirden ve ne de kalbten itirazlı olmamalıdır. Ne söylerse hemen kabul etmeli, söz verirse sözünde durmalı, hemen bir şey vaad ederse derhal yerine getirmelidir. Ya vaad etme, ona karşı söz verme. Ya söz verirsen muhakkak sözünü yerine getirmen lazımdır.

Senin bu kapıya teslimin Allah'u Teala'yadır. Sebatla sözünde durmalısın. Allah’u Teala'nın, Şeyh'iyin eliyle sen bilsende bilmesende sana en gerekli olan zahir, batın şeyleri sana vereceğine asla tereddüt etmemelisin. Acaba muradım olur mu, olmaz mı dememelisin. Seni oraya teslim eden Allah'u Teala'dır. Orayı bırakıp başka yerlere gidersen, seni oraya teslim edeni Allah’u Teala'yı unutmuş olursun. Sabır ve sebat ile teslim ol. O kapıyı bekle! Sana o kapıyı bulduran Allah'u Teala'dır. O seni unutmaz. Belki ilim, irfan, marifet kapısı tez, belki geç açılır. Demişler ki: “Olmazsa teslim, neylesin talim.” Artık öyle bilmelisin ki sana o kapıyı bulduran Allah'u Teala'dır. O kapıyı terk etmek Allah'u Teala'yı terketmektir. Nefsin senden keşfi keramet ister. Rabb'ın senden sabır, istikamet ister. Allah'u Teala, seni teslim ettiği o kapıyı bırakıp, başka kapılara gidenleri sevmez. Dünya dolu Mürşid-i Kamil olsa tereddütlü olanlara faide yok. Çünkü Allah'u Teala hangisine teslim etti ise işin ve bütün müşküllerin orada hallolur. Her taraftan ümidini keseni oraya candan, teslim olanı sever. Vesselam!...

4- Şeyhine Muhabbet, itikad, teslimiyet ve edeb öyle gerektir ki, arifler buyurmuşlar:

Edeb bir tac imiş nuru Hüdadan,

Giyin ol tacı emin ol her beladan.

Her yerde edebi muhafaza etmeli. Evliyaullahtan birisi, bir Mürşid-i Kamile varmış, tarikata kendisini kabul etmesini dilemiş. O zat:

- Sen edebi bilmelisin, öğrendin mi? demiş.

- Öğrenmedim demiş,

- Öğrende gel demiş.

Her şeyin edebi var. Fakat şeyhine karşı mürid edebli, terbiyeli olmalıdır. Gerek huzurunda ve gerekse başka yerde gördüğü, görmediği yerde edebli olmalıdır. O kadar edebe riayet ederler ki, şeyhinin tarafına ayağını uzatmazlar. Şeyh bilmezse Allah'u Teala bilir, görür. Şeyhe yapılan Allah'u Teala'yadır.

[Yani şeyhe yapılan Allah'u Teala'yadır demek, şeyhte ilim var, ilim sıfatullahtır. Allah'ın sıfatlarındandır. Sıfatı subutiyenin ikincisindendir.

“Şeyh kendi ehli içinde kendi ümmeti içindeki peygamber gibidir.”[6]

“Alimi seven Allah'ı sevdi, Allahı sevenin yeri cennettir.”[7]

Sure-i Kehf'te Allah'u Teala Hazreti Musa Aleyhisselam'yı kendisinden derecesi çok engin olan Hızır Aleyhisselam'a gönderiyor.[8] Çünkü Hızır Aleyhisselam'da o ilim sıfatı var, Musa Aleyhisselam'da yok. Onun için Hızır Aleyhisselam'ın sözleri kendisine ters geliyor.

Hadis-i Şerif:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: بَجِّلُوا الْمَشَايِخَ فَاِنَّ تَبْج۪يلُ الْمَشَايْخِ مِنْ اِجْلَالِ اللّٰهِ تَعَالٰى (حب عد والديلمى)

Meşayıhlara hürmet edin, onlara hürmet Allah'adır.”[9] Yani Meşayıha hürmet onun ilminedir. ]

Şeyhina hürmet, edeb, muhabbet ve itikad doğrudan Allah’u Teala'yadır. Onun için şeyhine karşı böyle itikadda olanı Allah'u Teala çok sever, mükafatını verir. İster şeyhin haberi olsun isterse olmasın...

5- Sadakat doğruluktur: O yediye karşı çok doğru olmaktır. Şeyhine karşı sadakatli, gayet doğru konuşmalı katiyyen yalan söylememelidir. Şeyhin her işinde, her halinde, gerek huzurunda, gerek gıyabında, başka yerde bile sadakatsizlikten korkmalı. Çünkü o Allah'u Teala ile sırdaştır, Allah'u Teala ona bildirir diye korkmalı ve doğru olmalıdır.

6- Şeyhine karşı havf, korkmaktır: Şeyhime bir küstahlıkta bulunurum da Allah'u Teala bana gadab eder diye korkmaktır. Şeyhine bir mürid karşılıkta bulunup onu tanımamazlık yapsa Allah; ona gadab eder. Çünkü; onu, şeyhe getiren Allah'u Teala'dır. Onu tanımamak Allah'u Teala'yı tanımamaktır. Resul-i Ekrem Efendimizin yanına Ashab varınca mübarek yüzünü gadablı gördükleri zaman hemen orada durmazlar, giderler idi. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'in öfkeli olduğu zaman damarı kalkar, herkes yanından dağılır. “Bunun gadabı Allah'u Teala'nın gadabı” derler idi.

Şeyh'in gadabı da aynı onun gibidir. Çünkü Şeyh Resulullah'ın halifesidir. Yukarda geçti.

Hadis-i Şerif:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: رَحْمَةُ اللّٰهِ عَلٰى خُلَفَائ۪ى ق۪يلَ وَمَا خُلَفَائِكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ تَعَالٰى قَالَ الَّذ۪ينَ يُحْيُونَ سُنَّت۪ى وَيُعَلِّمُونَهَا النَّاسَ (ابى نصر و ابن عساكر)

“Allah'ım benim halifelerime rahmet et, dediler ki:

- Senin halifelerin kimdir ya Resulullah! Buyurdu ki;

- Onlar sünnetimi ihya eder, nasa'da öğretirler.”[10]

Şeyhler, Mürşid-i Kamiller şeriatı, tarikatı, kendileri tutarlar. Zikrullahı halka aşılarlar. İşte bunlar için Cenab-ı Hakk kötülük yapanlara gadab eder, helak eder.

[Hadis-i Şerif:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِتَّقُوا فِرَاسَةَ الْمُؤْمِنِ هُمْ يَنْظُرُ بِنُورِ اللّٰهِ تَعَالٰى (ت حل طب خط والحكيم)

“Mü'minin firasetinden sakınınız. Çünkü onlar Allah'ın nuru ile bakarlar.”[11]

Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ اَحَبَّ عَالِمًا فَقَدْ اَحَبَّن۪ى مَنْ اَحَبَّن۪ى فَقَدْ اَحَبَّ اللّٰهَ مَنْ اَحَبَّ اللّٰهَ دَخَلَ الْجَنَّةِ (طب عن ام سلمة)

“Her kim bir alime muhabbet ederse, o kimse bana muhabbet etti. Beni sevdi. Beni seven Allah'ı sevdi. Allah'ı sevenin yeri cennettir.”[12]]

Evliyanın, evliyaullah olduğunu bilmeden incitenlerin cezalarını ahirete bırakır. Bilenlerin cezalarını bu dünyada verir. Mürid'de bilenlerdendir. Mansuru bağlayıp şehid ederlerken; taş vurun demişler, vurmuşlar. Müridinin birisi şeriatın hükmü yerine gelsin diye gül ile vurmuş.

- Ah demiş.

- Niçin dedin deyince;

- Onlar bilmiyorlar, sen bu halin, bu yolun ne olduğunu biliyorsun, sana acıdım ah dedim. Onların taşları bana hoş geliyor, ağrıtmıyordu, çünkü bilmiyorlar sen biliyorsun dedi.

O zat, o müridine acıdığından “Ah” demiştir. Allah'u Teala için meydana gelip, Allah'u Teala'yı sevmek ve onun esrarına, onun rızasına, kavuşmak için delil tuttuğu kimseden korkmak, Allah'u Teala'dan korkmaktır. Ben yalancı olurum. Allah'u Teala, bana gadab eder, beni helak eder. Çünkü bu işin kökü Allah'u Teala içindir ve içinde Allah'u Teala vardır, der korkar.

7- Ricadır, yani nazdır. Şeyhine öyle inanmalıdır ki hiç beni bırakmaz katiyyen mahrum etmez. Benden geçmez diye güvenmelidir.

Dervişin iki hali vardır. Biri niyaz. O biri nazdır, sağlam güvenmek, inanmaktır. Bu şöyle anlaşılır: Beyazıd-ı Bestami (Gaddese Sırrahu) Hazretlerine, birisi:

- Nasılsın demiş. Buyurmuş ki:

- Havf ile rica arasındayım. Bu şöyledir:

Allah’u Teala'nın gadabına uğrarımda; beni cehennemde yakar diye korkarım. Allah’u Teala'ya yalvarıp bana muhakkak çalıştığımın karşılığını büyük mükafat verecek diye tam güvenip, tam yalvarma arasındayım demektir. Bu dünyadaki insanların hepsi cehenneme girecek, bir kişi cennete gidecek deseler bu kadar benden daha iyileri var. Onlar dururken ben cennete giremem diye Allah’u Teala'dan ümidi kesmem. O cennete girecek muhakkak benim diye Allah’u Teala'ya öyle güvenirim. Yine bu dünyada ki insanların hepsi cennete girecek bir kişi cehenneme girecek deseler bu kadar benden kötüleri var. Onlar dururken beni cehenneme atmaz diye serbest olmam. O cehenneme girecek adam, acaba ben miyim der. Allah'u Teala'dan korkar ve yalvarmayı kesmem demektir. Ben kimseye muhtaç değilim deme, Allah'u Teala korkusunu kalbinden çıkarma. Allah'u Teala'nın yolunda çalıştıktan sonra Allah'u Teala'ya güven, seni mahrum etmez. O hak yemez.

Müzekki'n-Nüfus kitabında; müridin birisi, Beytullahta yatarmış. Kalkmış:

- “Ey Allah'ım! Ben acıktım, sabretmeye takatım yok, bana şimdi yüz dirhem helva bir ekmek gönder. Eğer göndermezsen ismin hakkı için şu Beytindeki kandilleri kırarım” demiş geri yatmış. Az sonra bir hamal dediklerini yüz dirhem helva bir ekmek getirmiş. Önüne koymuş, yemiş. Kalanını hamala vermiş. Büyük evliyaullahlardan biri bunu seyredermiş hamala sormuş;

- Bunu sana kim dedi, deyince;

- Rüyamda Beytullahta yatan adama götür dediler, getirdim. Başka bilmem demiş işte naz ile istemektir. Allah'u Teala'yı iyice benimsemiş demektir.

Rica budur ki; bir adam kendi anasına, babasına güvenir, naz eder. Müridde şeyhine öyle gerektir ki şeyhinden hiç ayrılmaz. Onun bir parçası kendi ondan o kendinden hiç geçmez ve geçmeye imkan yoktur, bilmelidir. Ne olursa olsun, katiyyen kendinden geçmez ve kendide ondan dönerse Allah'u Teala'dan dönmüş gibi bilmelidir. Her ne olursa olsun o kendini asla bırakmayacağına güvenmektir. Rica'da budur.

[Kulların Allah'u Teala'dan istedikleri nazla niyazla diyor. Nazla Allah'u Teala'ya nazlanır, niyazla, yalvarma ile alır. Bir çocuk babasına güvenir, babasına nazlanır, babasının her dediğini yapacağını bilir. Şunu bana al. Babası almam derse kendi kendini yere atar, tekmelerini yere vurur, bağırır, ağlar ve avunmaz, susmaz. Babası bundan vazgeçmeyeceği kanaatında olursa o ne kadar pahalıda olsa onu alır, verir, susturur. Buna nazla isteme denir. Allah'u Teala'dan dua ile değil, nazla ister. Allah'u Teala'nın yanında çok sevgili olunca onun nazını kabul eder.

Şeyhi Sana, Hazreti Pir'e karşı gelince başından çok işler geçti, domuz yaydı, en son pişman oldu. Hazreti Pir'in tekkesine geldi. Kendi başına bir merkeb yuları taktırdı, tekkenin kapısına kendi kendini bağlattırdı. Hazreti Pir bu hali görünce kendi eli ile çözdü başındaki yuları çıkardı, Şeyhi Sana kendi yüzünü karalamıştı. O yüzünün karasını Hazreti Pir kendi eli ile yıkadı, temizledi. Hücresine gidip:

- Ya Rabbi! Şeyhi Sana'yı affet diye yalvardı. Allah'u Teala:

- “Ben kendisine ve dörtyüz evliyaullaha; Abdulkadir'e itaat edin diye bildirdim. Hepsi de boynunu eğdi. Şeyhi Sana şeyhliğine güvendi, boyun eğmedi.

- Ben bildirdiğim halde eğmeyince onu affetmem dedi. Yine Şeyh Abdulkadir Geylani Hazretleri:

- Ya Rabbi! Şeyhi Sanayı affetmezsen hiç olmaz. Muhakkak affedeceksin dedi, Allah'u Teala;

- Bana karşı gelse affederdim. Ben, sana boyun eğmesini emrettim, affetmem . Üçüncü defa Hazreti Pir yine niyazla affet diye yalvardı. Allah'u Teala;

- Ya Abdulkadir bunun için yalvarma, bunu affetmem imkansızdır deyince Hazreti Pir nazla yalvarmaya başladı. O da şudur: Tekkede ki postu omuzuna aldı, Bağdadı terketti.

- Eğer sen, Şeyhi Sanayı affetmezsen ismin hakkı için bundan sonra kullarına bir harf öğretmem. İşte tekken, işte Bağdad, işte Sen. Ben de Bağdad'a bir daha ebedi dönmemek üzere gidiyorum deyip Bağdadı terk etti. Bir müddet gittikten sonra Allah'u Teala;

- Dön ya Abdulkadir! Şeyhi Sanayı affettim kıyamete kadar onun gibi şeyhine asi olanlar, onun gibi tövbe yaparlarsa onların hepsini de affettim buyurdu.

İşte niyazla yalvarma yukarda yazdığım gibi yapmaktır. İlk defa niyazla yalvarma ile yaptıramadı, sonunda nazla yaptırdı. Evliyaullahın bazısı da devamlı nazla yaptırır. Evliyaullahtan birisine yağmur yağmıyor ne kadar yağmur duası ettiler ise yine de yağmadı.

- Allah'u Teala'ya Sen bir yağmur duası yapta yağmur yağsın dediler. O zat:

- Sizin O dediğinizle ben dargınım benim duamı kabul etmedi, benim duamı kabul ederse, dediğimi yaparsa, o zaman yağmur için dua ederim dedi. Allah'u Teala hem dediğini kabul etti hem de bol rahmet verdi.]

Bu söylediğimiz yedi şey bir müridde tamam olursa muhakkak o dilediğini alır. Şimdi tekrarlayacağız. Yedi şey yediye tamam gerek dedik. Şeyhe olanını yazdık:

[Bu da nerden çıktı. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem] Allah'u Teala'ya nazla mı yalvardı, niyazla mı yalvardı. Hep niyazla yalvarma ile dua etmedi mi? diyenler nazla yalvaranın büyüğü Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'dir. Babası, annesi, amcası Ebu Talib için imansız gitti diyenler olmuşsa da alimlerin büyük bir bölümü iman ile gitti, demişlerdir. İman ile gidip cennetlik olsalar da başka ümmet olarak Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'den cennette ayrı kalacaklardı. Bunun için üzüldü ve Allah'u Teala'ya nazla bunları bana ümmet ve cennette benimle beraber et dedi. Çünkü ölmüş kesinleşmiş Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem ile cennette beraber olmasına imkan yoktu. Allah'u Teala hepsini diriltti. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'e iman edip şehadet kelimesi getirdiler[13] ve cennette Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber olacaklar. Mi'raçta Allah'u Teala'dan ümmeti hakkında bir çok şeyleri istiyor. Allah'u Teala bazısını kabul edip bazısını kabul etmiyor. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem ara ile onları da Allah'u Teala'ya kabul ettiriyor.]

1- Muhabbet

2- İtikad

3- Teslimiyet

4- Edeb

5- Sadakat

6- Havf

7- Rica

Bunlar:

1- Allah'u Teala'ya,

2- Resulullah'a,

3- Şeyhina,

4- Şeriatına,

5- Tarikat dergahına,

6- İhvanına,

7- Bütün ümmeti Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem'e.

Bu Allah'u Teala'ya, Resulune, Şeyhine, yazdığım gibi bunların hepsine hepsi tamam gerektir. Yani şeyhine olduğu gibi hepsine de muhabbeti, itikadı, teslimiyeti, edebi, sadakati havf ve ricası tamam olmalıdır. Böyle olan müridin her işi kolay olup asla yıkılmaz! Muradına erer. Şeyh Hakka bakar. Mürid, şeyhine bakar. Çünkü mürid, şeyhine Allah'u Teala için söz vermiştir.

Büyük bir şeyh bir müridi ile denize varmışlar. Şeyh, müride demiş.

- Ben, Allah diye çağırayım. Sen de şeyhim diye çağır. Bu denize girelim, ötesine geçelim demiş. Şeyh başlamış:

يَا هُو يَا هُو يَا مَنْ هُوَ يَا لَااِلٰهَ اِلَّاهُوَ

- “Ya Hu, Ya Hu, Ya Men hüve, Ya La ilahe illa hu” Mürid de:

- Himmet Şeyhim! Ya şeyhim diyerek denize girmişler, yürümüşler. Bir müddet gidince, mürid:

- Ya Allah! demiş. Başlamış denize batmaya. Hemen şeyh:

- Evvelki sözünü söyle! Sen de Allah diyecek ağız yoktur demiş, geçmişler. Şimdi bu mümkün mertebe çok kafaya sığmaz. Allah diyen adamın öyle yerde yardım görmesi insanın tevekkülüne göredir. Allah'u Teala'ya çağıranın tevekkülü sağlam gerektir.

Buna dair Hadis-i Şerif'te şöyledir:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: ... اِنَّكُمْ تَوَكَّلُوا عَلٰى اللّٰهِ حَقَّهُ تَوَكَّلِيهِ مَشَيْتُمْ عَلٰى الْبَحْرِ

“Siz Allah'u Teala'ya hakkı ile tevekkül etseniz, denizde yürürsünüz, batmazsınız, havada yürürsünüz, düşmezsiniz. Ateşte yanmazsınız. İsa Aleyhisselam denizde yürürdü, daha fazla tevekküllü olsa idi havada da yürürdü.”[14]

İşte Şeyhin tevekkülü hakkı ile tevekküldür. Müridde o tevekkül yoktur. Belki şeyhine inancı kuvvetlidir. Şeyhin yüzü hürmetine Allah'u Teala onu korur. Şeyhin hatırı için Onu da müridi de keramete erdirir. Şeyhine inanması Allah'u Teala'ya hoş gelir, yapar.


[1] Sûre-i Bakara, Ayet 165.

[2] Ramûzu'l-Ehadis, Hadis No: 3043; Muhtar'ül Ehadisin Nebeviyye, Hadis No: 222, s. 174; Envarü'l-Aşıkin, s. 436; Müzekki'n-Nüfus, s. 503.

[3] Ramûz-ul Ehadis Hadis No: 2618.

[4] Ramûzu'l-Ehadis, Hadis No:4076; Müzekkin Nüfus, s.56; Sünen-i İbn-i Mace, Cild 10, s.442; El-Uhudü'l-Kübra, s. 317; İslamda Helaller ve Haramlar, Cild 1, s. 227; İmam Şarani «Ölüm-Kıyamet Ahiret», Hadis No: 43, s.39; Riyazü's-Salihin, (Aslı ve Tercümesi) Hadis No: 439, s. 332; Kırk Mevzuda Kırk Hadis, Hadis No:18, s.392; Tuhfet'ül Ahvezi, Cild 7, s.63.

[5] 500 Hadis-i Şerif Kitabı, Hadis No: 475.

[6] Ramûzu'l-Ehadis, Hadis No: 2618.

[7] Envarü'l-Aşıkin, s. 436.

[8] Sûre-i Kehf, Ayet 65.

[9] Ramûzu'l-Ehadis, Hadis No: 3043; Muhtar'ül Ehadisin Nebeviyye, Hadis No: 222, s. 174; Envarü'l-Aşıkin, s. 436; Müzekki'n-Nüfus, s. 503.

[10] Muhtarü'l-Ehadisin Nebeviyye, Hadis No: 250, s. 186. Ramûzu'l-Ehadis, Hadis No: 3633.

[11] Tirmizi, Hadis No: 3052 Taberani, Mu’cemu’l-Kebir, Hadis No: 7369; 250 Hadis Kitabı, Hadis No: 10, s.12; Ömer Nasuhi Bilmen " 500 Hadis Kitabı” Hadis No: 45, s. 39; Kenzül irfan, Hadis No: 180; Muhtarul Ehadisin Nebeviyye, Hadis No: 19 s. 40; Müzekki'n-Nüfus, s. 39; Şevahidün Nübüvve, s. 236; Dört Büyük Halife kitabı (Şemsüddin Ahmed Efendi), s. 217; Abdulkadir Geylaninin Sohbetleri, s. 35.

[12] Taberani Mu’cem’ul Kebir, Hadis No: 19343; Envarü'l-Aşıkin, s.436.

[13] İbn-i Hacer'in “Nimet'ül-Kübra” isimli mevlid kitabında yazılıdır. Mevahib-i Ledünniyye, cild 1, s. 652; Envarü'l-Aşıkin, s. 306.

[14] Mir'at-ı Kainat, Cild 1, s. 308.


.