Esmâ’ül-Hüsnâ:

Esmâ’ül-Hüsnâ:

Allah’a ait olan en güzel isimlerin (Esmâ’ül-Hüsnâ’nın) sayısı 99’dur. Bu isimlerden başka, Allah’u Teâlâ’nın ″Hû, Rabb″ gibi başka isimleri de vardır. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ لِلّٰهِ تَعَالَى تِسْعَةً وَتِسْعِينَ اسْمًا مِائَةً غَيْرَ وَاحِدٍ مَنْ أَحْصَاهَا دَخَلَ الْجَنَّةَ هُوَ اللّٰهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ الْغَفَّارُ الْقَهَّارُ الْوَهَّابُ الرَّزَّاقُ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ الْقَابِضُ الْبَاسِطُ الْخَافِضُ الرَّافِعُ الْمُعِزُّ الْمُذِلُّ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ الْحَكَمُ الْعَدْلُ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ الْحَلِيمُ الْعَظِيمُ الْغَفُورُ الشَّكُورُ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ الْحَفِيظُ الْمُقِيتُ الْحَسِيبُ الْجَلِيلُ الْكَرِيمُ الرَّقِيبُ الْمُجِيبُ الْوَاسِعُ الْحَكِيمُ الْوَدُودُ الْمَجِيدُ الْبَاعِثُ الشَّهِيدُ الْحَقُّ الْوَكِيلُ الْقَوِيُّ الْمَتِينُ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ الْمُحْصِي الْمُبْدِئُ الْمُعِيدُ الْمُحْيِي الْمُمِيتُ الْحَيُّ الْقَيُّومُ الْوَاجِدُ الْمَاجِدُ الْوَاحِدُ الصَّمَدُ الْقَادِرُ الْمُقْتَدِرُ الْمُقَدِّمُ الْمُؤَخِّرُ الْأَوَّلُ الْآخِرُ الظَّاهِرُ الْبَاطِنُ الْوَالِيَ الْمُتَعَالِي الْبَرُّ التَّوَّابُ الْمُنْتَقِمُ الْعَفُوُّ الرَّؤُفُ مَالِكُ الْمُلْكِ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ الْمُقْسِطُ الْجَامِعُ الْغَنِيُّ الْمُغْنِي الْمَانِعُ الضَّارُّ النَّافِعُ النُّورُ الْهَادِي الْبَدِيعُ الْبَاقِي الْوَارِثُ الرَّشِيدُ الصَّبُورُ (ت ه عن ابى هريرة)

″Allah’u Teâlâ’nın, doksan dokuz güzel ismi vardır. Her kim bunları öğrenir ve hayatı boyunca Allah’u Teâlâ’yı bu şekilde tanıyarak yaşar ve hayatını bu îman ile yaşayarak bitirirse Cennete girer. O kendisinden başka ilah olmayan Allâh, Rahmân, Rahîm, Me­lik, Kuddûs, Selâm, Mü’min, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir, Hâlik, Bâri’, Musavvir, Gaffâr, Kahhâr, Vehhâb, Rezzâk, Fettâh, Âlim, Kâbıd, Bâsıt, Hâfid, Râfi’, Muizz, Muzill, Semi’, Basîr, Hakem, Adl, Latîf, Habîr, Hâlim, Azîm, Gafûr, Şekûr, Aliyy, Kebîr, Hafîz, Mukît, Hasîb, Celîl, Kerîm, Rakîb, Mucîb, Vâsi’, Hakîm, Vedûd, Mecîd, Bâis, Şehîd, Hakk, Vekîl, Kavî, Metîn, Veliyy, Hamîd, Muhsî, Mübdi’, Muîd, Muhyî, Mümîd, Hayy, Kayyûm, Vâcid, Mâcid, Vâhid, Samed, Kâdir, Muktedir, Mukaddim, Muahhir, Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın, Vâliy, Müteâlî, Berr, Tevvâb, Muntakim, Afuvv, Raûf, Mâlik’ül-Mülk, Zülcelâl-i ve’l-İkrâm, Muksit, Câmi’, Ganiyy, Muğnî, Mâni’, Dârr, Nâfi’, Nûr, Hâdî, Bedî’, Bâkî, Vâris, Reşîd, Sabûr’dur.″[1]

Allah’u Teâlâ’nın; Allah, Rahmân ve Rabb gibi isimleri zâti olan isimlerindendir. İnsana, isim olarak konulamaz. Bu isimleri insanlara koyan ve o isimle çağıran kimse kâfir olur. Fakat Allah’u Teâlâ’nın sıfatı olan isimleri, insanlara isim olarak konulabilir. Aziz, Cebbâr, Reşid gibi isimler bunlardandır. Bunlar, Allah’u Teâlâ’nın sıfatı olan isimlerindendir. Bunların, isim olarak konulmasında bir sakınca yoktur.

Esmâ’ül-Hüsnâ’nın anlamları ise şöyledir:

1- Allâh: Nûr’dur. O’ndan nûr çıkar, bütün âlemi baştanbaşa nûra boyar. Yalnız dalâlet ehli olanlar, bu nûrdan mahrumdur. Hakkıyla Îman edenler bu nûrdan istifâde ederler.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Nûr, Âyet 35’te: Allah’u Teâlâ, göklerin ve yerin nûrudurdiye buyurmaktadır. Cenâb-ı Hakk Teâlâ, Allah isminin zuhurâtından kâinatı yaratmıştır.

2- Rahmân: Hüküm sahibidir. Hükümler, her işlerin tedbiri ve her emir bundan çıkar. Bütün mahlûkata; in’amı, ihsanı verendir. Kâfir, Mü’min hepsine bakar, besler. Münâsip görürse, her ne isterlerse verir. Münâsip görmez ise vermez.

3- Rahîm: Rahmet sahibidir. Rahmet-i İlâhiyye bundan çıkar. Yalvarıp ağlayanlara merhamet eder. Rahmeti çok boldur. Rahmetini, mahşer gününde kullarından yalnız Mü’minlere saçandır. İn’am, ihsan umûma; rahmet Mü’minleredir.

4- Melik: Tutandır. Bütün âlemlerin ve içinde bulunanların cümlesinin canı, ruhu O’nun kudretindedir. İstediği gibi çeker, çevirir. Zâten hareket ettiren kendisidir. Hem zâhir, hem bâtın; dünyânın ve âhiretin bir tek sahibi O’dur.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Fâtiha, Âyet 2-4’te şöyle buyurmaktadır:

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.* O Rahmân’dır, Rahîm’dir.* Din gününün mâlikidir (sahibidir).″

5- Kuddûs: Azamet ve celâline lâyık olmayan şeylerden, noksan sıfatlardan, mâsivadan münezzehtir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Cumâ, Âyet 1’de şöyle buyurmaktadır:

″Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, noksan sıfatlardan uzak, her şeye gâlip, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ı tesbih eder.″

6- Selâm: Cümle ayıplardan selametle muttasıftır ve cennette evliyasına, dostlarına selâm edicidir ve onları korkudan sâlim edicidir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Yâsin, Âyet 58’de şöyle buyurmaktadır:

″Bir de onlara, çok merhametli olan Rabb Teâlâ’nın söylediği ″Selâm″ vardır.″

7- Mü’min: Dostlarını emniyete kavuşturandır. Allah’u Teâlâ kendisine mahsus olan bu ismi, kullarından Müslüman olanlara vermiştir.

8- Müheymin: Her şeyi gözetip koruyandır.

9- Azîz: Hükmünde gâliptir. Dilediğini yapmaktan hiçbir şey onu âciz bırakamaz. O her şeye mutlak kâdirdir, gâliptir.

10- Cebbâr: Bütün yaratılanlar ona mecburdur. Saltanat ve ceberut sahibi yalnız O’dur. İsteseler de istemeseler de dilediğini onlara işletir.

11- Mütekebbir: Her şeyden yücedir, en büyüktür.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Haşr, Âyet 23’te şöyle buyurmaktadır:

″O, kendinden başka hiçbir ilah bulunmayan, hükümdar olan, noksan sıfatlardan uzak olan, selâmete erdiren, dostlarını emniyete kavuşturan, gözetip koruyan, her şeye gâlip olan, istediğini zorla yaptıran, her şeyden yüce olan Allah’tır. Allah’u Teâlâ, müşriklerin ortak koştukları şeylerden uzaktır.″

12- Hâlık: Her şeyin yaratıcısıdır.

13- Bâri’: Yoktan var edendir. Her şeyi düzenli ve kusursuz bir biçimde yaratandır. Yarattıklarını birbirinden muhtelif şekillerle ayırt edicidir.

14- Musavvir: Yarattıklarını şekillendirendir. Her şeye şekil ve sûret verendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Haşr, Âyet 24’te şöyle buyurmaktadır:

″O, yaratan, yoktan var eden, yarattıklarını şekillendiren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nu tesbih eder. O, her şeye gâliptir, hüküm ve hikmet sahibidir.″

15- Gaffâr: Kullarının günahlarını örtendir ve çok bağışlayıcıdır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Zümer, Âyet 53’te şöyle buyurmaktadır:

Ey Resûlüm! De ki: ″Ey nefisleri üzerine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah’u Teâlâ günahların hepsini bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.″

16. Kahhâr: Kâdir ve gâliptir. Her şeye hâkimdir. Küfür ve isyanla ona karşı gelip de tevbe etmeyenleri kahredicidir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Ra’d, Âyet 16’da şöyle buyurmaktadır:

″… Yine de ki: ″Her şeyin tek yaratıcısı Allah’tır. O birdir, her şeye hâkimdir.″

17. Vehhâb: Çok bahşedendir. Lütfunun hazinelerinden hiçbir karşılığı olmaksızın, rahmet ve nîmet bağışlayandır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Sâd, Âyet 9’da şöyle buyurmaktadır:

″Yoksa her şeye gâlip olan ve çok bahşeden Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?″

18. Rezzâk: Bütün mahlûkatın rızkını verendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Ankebût, Âyet 60’ta şöyle buyurmaktadır:

″Nice canlılar vardır ki, rızıklarını taşıyamaz. Onların da sizin de rızkını veren Allah’tır. O, her şeyi işiten ve bilendir.″

19. Fettâh: Hayır kapılarını açan ve mutlak hüküm verendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Sebe, Âyet 26’da şöyle buyurmaktadır:

De ki: ″Rabbimiz mahşer günü hepimizi bir araya toplar, sonra da aramızı hak ile ayırır (Mü’minleri Cennete ve kâfirleri Cehenneme girdirir). Allah’u Teâlâ, mutlak hüküm verendir ve her şeyi hakkıyla bilendir.″

20. Alîm: Olmuş, olacak, gizli âşikar her şeyi bilendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Tâhâ, Âyet 7’de şöyle buyurmaktadır:

″Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.″

21. Kâbıd: Daraltan ve sıkandır.

22. Bâsıt: Genişleten ve bollaştırandır.

Yani Kabıd ve Bâsıt: Rızkı, mahlûkatlarının kimine az, kimine çok verendir. Kiminin ruhlarını kabzeden ve kiminin de ömrünü uzatandır. Kiminin kalbini kabzederek, daraltarak hayra rağbetsiz, kimininde bastederek, açıp genişleterek rağbetli kılandır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Şûrâ, Âyet 27’de şöyle buyurmaktadır:

″Allah’u Teâlâ, kullarına rızkı geniş tutsaydı, elbette yeryüzünde kibirlenir ve fesat çıkarırlardı. Lâkin dilediği kadar verir. Şüphesiz O, kullarından haberdardır ve her şeyi görendir.″

23. Hâfid: Kâfir ve münâfıkları aşağılayan, zelil edendir.

24. Râfi’: Mü’minlere yüksek dereceler verendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Vâkıa, Âyet 3’te şöyle buyurmaktadır:

″O kıyâmet, insanların bir kısmını (Cehenneme girdirmek ile) zelil eder, diğer bir kısmını da (Cennete girdirmek ile) yükseltir.″

25. Muizz: İbâdet ehlini aziz edendir, yükseltendir.

26. Muzill: Kâfirleri, münâfıkları alçaltan zelil, hor ve hakir edendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 26’da şöyle buyurmaktadır:

Ey Resûlüm! De ki: ″Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden alırsın. Dilediğini aziz ve dilediğini zelil edersin. Her hayır Senin elindedir. Şüphesiz Sen her şeye kâdirsin.″

27. Semî’: Her şeyi işitendir.

28. Basîr: Her şeyi görendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Nisâ, Âyet 134’te şöyle buyurmaktadır:

″Her kim dünyâ nîmeti isterse, bilsin ki dünyâ nîmeti de âhiret nîmeti de Allah’ın katındadır. Allah’u Teâlâ, her şeyi işiten ve görendir.″

29. Hakem: Hüküm verendir. Hak ile batılı ayırandır. Dünyâda şer’î hükümleri indiren ve ahirette de kulların arasını ayırarak hüküm verendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i A’raf, Âyet 87’de şöyle buyurmaktadır:

″Sizden bir taife benimle gönderilene îman eder, diğer taife de îman etmezse, artık Allah’u Teâlâ, aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.″

30. Adl: Adâlet sahibidir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i En’am, Âyet 115’te şöyle buyurmaktadır:

″Rabbinin kelimesi (haberleri, ahkâmı ve vaadi), doğruluk ve adâlet bakımından tamamlanmıştır. O’nun kelimelerini değiştirecek yoktur. O, her şeyi işiten ve bilendir.″

31. Latîf: Lutüf sahibidir. Kullarının güzel hallerini yayan ve kötü hallerini de ör­ten, azı kabul eden ve buna karşılık pek çok ihsan ve lütuflârda bulunandır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Şurâ, Âyet 19’da şöyle buyurmaktadır:

″Allah’u Teâlâ, kulları hakkında lütufkârdır. Dilediğini rızık-landırır. O, çok kuvvetlidir, her şeye gâliptir.″

32. Habîr: Her şeyin hakikatini bilendir. Kullarının bütün yaptıklarından haberdardır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Mülk, Âyet 13-14’te şöyle buyurmaktadır:

″Ey insanlar! Sözlerinizi ister gizleyin, ister açıktan söyleyin, şüphesiz ki O, kalplerde olanı hakkıyla bilir.* O, yarattığını bilmez mi? O, her şeyi bütün incelikleriyle bilir ve her şeyden haberdardır.″

33. Halîm: Azapta acele etmeyendir. O’na isyan edeni cezâlan-dırmada ne acele eder, ne de ihmal eder.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 235’te şöyle buyurmaktadır:

″… Bilin ki, şüphesiz Allah’u Teâlâ çok bağışlayandır, Halîm’dir (cezâ vermekte acele etmez).″

34. Azîm: Çok büyüktür. O kadar büyüktür ki akıl, tasavvurundan âcizdir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 255’te şöyle buyurmaktadır:

″… Göklerin ve yerin korunması O’na ağır gelmez. O, çok yücedir ve çok büyüktür.″

35. Gafûr: Mağfiret edendir. Kullarının günahlarını örten ve bağışlayandır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Mü’min, Âyet 1-3’te şöyle buyurmaktadır:

″Hâ, Mîm.* Bu kitap (Kur’ân), her şeye gâlip ve her şeyi bilen Allah tarafından indirilmiştir.* Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azâbı şiddetli olan, lütuf ve kerem sahibi olan Allah tarafından indirilmiştir ki, O’ndan başka ilah yoktur. Dönüş ancak O’nadır.″

36. Şekûr: Az ibâdete çok mükâfaat verendir. Allah’u Teâlâ kullarının ibâdetlerine bol karşılık verir. Onların güzel amelleri az da olsa yine onlara kat kat sevap verir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Teğâbun, Âyet 17’de şöyle buyurmaktadır:

″Allah için güzel bir ödünç ile ödünçte bulunursanız, Allah’u Teâlâ onun karşılığını size kat kat verir ve sizi bağışlar. Allah’u Teâlâ Şekûr’dur (az ibâdete çok mükâfat verendir), Halîm’dir (cezâ vermekte acele etmez).″

37. Aliyy: Yücedir, yüksektir. Rütbe ve hükümde onun denginde hiçbir şey yoktur.

38. Kebîr: Şânı çok büyüktür.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Nisa, Âyet 34’te şöyle buyurmaktadır:

″…Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ çok yücedir, çok büyüktür.″

39. Hafîz: Koruyup muhafaza edendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Sâffât, Âyet 6-7’de şöyle buyurmaktadır:

″Şüphesiz Biz, yakın olan göğü ziynetle, yıldızlarla süsledik.* Ve onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk.″

40. Mukît: Her şeyi gözetip karşılığını verendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Nisâ, Âyet 85’de şöyle buyurmaktadır:

″Her kim güzel bir işe yardımcı olursa, onun sevabından ona da bir hisse vardır. Her kim de kötü bir işe yardımcı olursa, onun günahından ona da bir hisse vardır. Allah’u Teâlâ, her şeyi gözetip karşılığını verendir.″

41. Hasîb: Mahşer günü mahluklarını hesaba çekendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 202’de şöyle buyurmaktadır:

″İşte bunlara, kazandıklarından bir nasip vardır. Allah’u Teâlâ, hesabı çabuk görendir.″

42. Celîl: Azamet sahibidir. Çok büyük ve yücedir, hiddet sahibidir.

43. Kerîm: Kerem sahibidir. Halka ikram edendir ve çok cömerttir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Rahmân, Âyet 27’de şöyle buyurmaktadır:

″Azamet ve kerem sahibi olan Rabbinin zâtı ise bâkidir.″

44. Rakîb: Mahluklarını dâimâ gözeten ve her hallerinden haberdar olandır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Nisâ, Âyet 1’de şöyle buyurmaktadır:

″… Şüphesiz Allah’u Teâlâ, sizin üzerinizde devamlı gözetleyicidir.″

45. Mucîb: Kullarının duâlarını kabul edendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 186’da şöyle buyurmaktadır:

″Ey Resûlüm! Kullarım sana Benden sorarlarsa, şüphesiz Ben onlara çok yakınım. Onlardan Bana duâ edenin, duâsına duâ ettiği anda icâbet ederim...″

46. Vâsi’: Rahmeti, ihsanı her şeyden geniştir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 247’de şöyle buyurmaktadır:

″… Allah’u Teâlâ, mülkünü dilediğine verir. Allah’u Teâlâ, ihsanı geniş olandır ve her şeyi bilendir.″

47. Hakîm: Hüküm ve hikmet sahibidir. Her şeyi hikmet üzere yaratıp yerli yerinde yapandır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i En’am, Âyet 18’de şöyle buyurmaktadır:

″O, kullarının üzerinde tek tasarruf sahibidir. O, hüküm ve hikmet sahibidir ve her şeyden haberdardır.″

48. Vedûd: Kendisine yönelenleri sevendir. Lütuf ve ihsanı sever.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Hûd, Âyet 90’da şöyle buyurmaktadır:

″Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, çok merhametlidir ve kendisine yönelenleri çok sever.″

49. Mecîd: Zâtı şerefli, şânı yüksek ve işleri güzeldir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Burûc, Âyet 15’te şöyle buyurmaktadır:

″Arş’ın sahibidir, şânı yüce olandır.″

50. Bâis: Peygamberler gönderen ve öldükten sonra diriltendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i En’am, Âyet 36’da şöyle buyurmaktadır:

″Senin dâvetine, ancak (hakikati düşünerek) dinleyenler icâbet eder. Allah’u Teâlâ, ölüleri diriltir. Sonra da hepsi, O’na döndürülürler.″

51. Şehîd: Her şeye şâhid olandır. Halkın söz ve fiillerinden hiçbir şey O’na gizli kalmaz. Her yerde hazır ve nâzırdır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Nisâ, Âyet 79’da şöyle buyurmaktadır:

″…Ey Habîbim! Biz seni insanlara Resûl olarak gönderdik. Şâhit olarak Allah yeter.″

52. Hakk: Zâtı hiç değişmez ve zeval bulmaz, dâimdir. Doğruluğu aslâ değişmez.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Nûr, Âyet 25’te şöyle buyurmaktadır:

″O gün Allah’u Teâlâ, onlara hak ettikleri cezâyı tam olarak verir. Onlar da Allah’u Teâlâ’nın apaçık hak olduğunu bilirler.″

53. Vekîl: Kulların rızıklarını ve işlerini taahhüt edendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 173’te şöyle buyurmaktadır:

″O Mü’minler ki, kendilerine bâzı kimseler tarafından: ″Düşmanlarınız size karşı ordu hazırladı, o halde onlardan korkun!″ denilmiş iken, bu söz onların îmanlarını artırdı ve ″Hasbünallâhu ve ni’me’l-vekîl (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir)″ dediler.″

54. Kavî: Çok kuvvetlidir. Dilediğini yapmak ona meşakkat vermez.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Mü’min, Âyet 22’de şöyle buyurmaktadır:

″… Şüphesiz O, çok kuvvetlidir ve azâbı çok şiddetlidir.″

55. Metîn: Mutlak kudret sahibidir. Kudreti her şeye yeter, dilediği şeyden kimse O’nu alıkoyamaz ve O’na gâlip gelemez.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Zâriyât, Âyet 58’de şöyle buyurmaktadır:

″Şüphesiz rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan an­cak Allah’tır.″

56. Veliyy: Mü’minlerin dostu ve yardımcısıdır. Onları sever ve işlerini halleder.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 257’de şöyle buyurmaktadır:

″Allah’u Teâlâ, îman edenlerin velîsidir. Onları zulumâttan nûra çıkarır…″

57. Hamîd: Hamd edilendir. Her hamde, övgüye O lâyıktır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Şûrâ, Âyet 28’de şöyle buyurmaktadır:

″O, insanlar ümitlerini kestikten sonra, yağmuru indiren ve rahmetini yayandır. O, (ihsanı ile kullarına) velîdir ve hamde lâyık olandır.″

58. Muhsî: Hey şeyi sayan ve sayılarını bilendir. Âlemde hiçbir şey O’na gizli değildir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Cin, Âyet 26-27’de şöyle buyurmaktadır:

″… Gaybı bilen O’dur. Gaybını kimseye bildirmez.* Ancak rızâsına nâil olan Resuller müstesnâ. Allah’u Teâlâ, onların önleri ve arkaları sıra muhafız melekler yürütür.″

59. Mübdi’: Her şeyi örneksiz, yoktan vücuda getirendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Rûm, Âyet 27’de şöyle buyurmaktadır:

″Halkı yoktan var eden, sonra öldüren ve tekrar dirilten O’dur. Bu, O’na göre çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar O’nundur. O, her şeye gâliptir, hüküm ve hikmet sahibidir.″

60. Muîd: Mahluklarını dünyâ hayatlarından sonra öldüren ve ölümlerinden sonra âhirette yine diriltendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Rûm, Âyet 50’de şöyle buyurmaktadır:

″Allah’ın rahmet eserlerine bak! Yeri ölümünden (bitkiler kuruduktan) sonra, nasıl diriltiyor. Şüphesiz ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye kâdirdir.″

61. Muhyî: Yoktan vücuda getirip hayat verendir.

62. Mumîd: Öldürendir. Mahlûkatın ölümünü yaratan ve öldüren O’dur.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Mü’minûn, Âyet 80’de şöyle buyurmaktadır:

″Hayat veren de öldüren de O’dur. Gece ve gündüzün birbirini tâkip etmesi O’na aittir. Hiç aklınızı kullanmaz mısınız?″

63. Hayy: Ezelî ve ebedî hayat ile diridir.

64. Kayyûm: Bütün mükevvenatın yaratma ve tedbiri, muhafazası O’na aittir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 2’de şöyle buyurmaktadır:

Allah’u Teâlâ ki, O’ndan başka ilah yoktur, Hayy ve Kayyûm olan O’dur.

65. Vâcid: Ganîdir. İhtiyaçtan berîdir (uzaktır). O’na ihtiyaç ermez. Her dilediğini bulur.

66. Mâcid: Azamet ve şerefle muttasıftır. Şan ve şerefi çok büyük olandır.

67. Vâhid: Zât ve sıfatlarında denk ve ortağı olmayıp bir olandır. Tek’tir. Hiçbir benzeri, dengi yoktur.

68. Samed: Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Her şey O’na muhtaç olduğu halde, kendisi hiçbir şeye muhtaç değildir. Yemek, içmek ve uyumaktan münezzehtir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i İhlas, Âyet 1-4’te şöyle buyurmaktadır:

Ey Resûlüm! De ki: ″O Allah birdir.* Allah Samed’dir (her şey O’na muhtaç olduğu halde, kendisi hiçbir şeye muhtaç değildir).* O, doğurmadı ve doğurulmamıştır.* Ve hiçbir şey O’na denk değildir.″

69. Kâdir: Her istediğini dilediği gibi yapmaya kâdirdir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 20’de şöyle buyurmaktadır:

″… Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ her şeye kâdirdir.″

70. Muktedir: Her şeyi meşakkatsiz icatta; sonsuz kudret, kuvvet sahibidir. Sebeplere kudret verip onların vasıtasıyla bâzı şeyleri icat edendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Kehf, Âyet 45’te şöyle buyurmaktadır:

″… Allah’u Teâlâ her şeye muktedirdir.″

71. Mukaddim: Dilediğine maddi, mânevi nîmetler verip öne geçirendir.

72. Muahhir: Bâzı şeyleri bâzılarından geri bırakandır.

73. Evvel: Ezelîdir. Varlığının başlangıcı yoktur.

74. Âhir: Ebedîdir. Halkın yok olmasından sonra O, bâkidir ve bekâsına son yoktur.

75: Zâhir: Varlığı kudretiyle, âyetlerle âşikardır. O her şeye gâliptir.

76: Bâtın: Gizlidir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Hadid, Âyet 3’te şöyle buyurmaktadır:

″O, evveldir, âhirdir, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilir.″

77. Vâliy: Bütün varlıkları, kâinatı idâre edendir.

78. Müteâlî: Yüksek, kudretiyle her şeyden yücedir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Ra’d, Âyet 9’da şöyle buyurmaktadır:

″Allah’u Teâlâ, gizliyi de açıkta olanı da bilendir. Çok büyüktür, çok yücedir.″

79. Berr: Halka muhtaç oldukları nîmetleri ihsan edendir.

80. Tevvâb: Tevbeleri çok kabul edendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 37’de şöyle buyurmaktadır:

″… Şüphesiz O, tevbeleri çok kabul edendir ve çok merhametlidir.″

81. Müntekim: İntikam sahibidir. Kendisine isyan edenlerin azâbını şiddetli kılandır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i A’raf, Âyet 136’da şöyle buyurmaktadır:

″Bu yüzden onlardan intikam aldık. Âyetlerimizi yalanladıkları ve onlardan gafil oldukları için onları denizde gark ettik.″

82. Afuvv: Kullarının günahlarını kereminden affedicidir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Hacc, Âyet 60’ta şöyle buyurmaktadır:

″… Şüphesiz Allah’u Teâlâ çok affedendir, çok bağışlayandır.″

83. Raûf: Kullarına merhameti, şefkati çok olandır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 143’te şöyle buyurmaktadır:

″… Şüphesiz Allah’u Teâlâ insanlara karşı elbette çok şefkatli, çok merhametlidir.″

84. Mâlik’ul-Mülk: Mülkün sahibidir. Dilediği gibi hükmünü yürütendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 26’da şöyle buyurmaktadır:

Ey Resûlüm! De ki: ″Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden alırsın. Dilediğini aziz ve dilediğini zelil edersin. Her hayır Senin elindedir. Şüphesiz Sen her şeye kâdirsin.″

85. Zü’l-Celâl-i ve’l-İkrâm: Azamet ve kerem sahibidir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Rahmân, Âyet 78’de şöyle buyurmaktadır:

″Azamet ve kerem sahibi olan Rabbinin ismi çok yücedir.″

86. Muksit: Hükmünde adâlet sahibidir. Mahluklarından kimseye haksızlık etmez.

Allah’u Teâlâ Sûre-i A’raf, Âyet 87’de şöyle buyurmaktadır:

″Sizden bir taife benimle gönderilene îman eder, diğer taife de îman etmezse, artık Allah’u Teâlâ, aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.″

87. Câmi’: Mahşer günü halkı hesap için toplayıcıdır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Nisâ, Âyet 87’de şöyle buyurmaktadır:

Allah’u Teâlâ ki, O’ndan başka ilah yoktur. Yemin olsun ki, meydana gelmesinde şüphe olmayan mahşer günü sizi toplar. Allah’u Teâlâ’dan daha doğru sözlü kim vardır?″

88. Ganiyy: Zengindir. Bütün mahlukları O’na muhtaçtır. O’nun kimseye ihtiyacı yoktur.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 267’de şöyle buyurmaktadır:

″… Bilin ki, şüphesiz Allah’u Teâlâ hiçbir şeye muhtaç değildir, hamde lâyık olandır.″

89. Muğnî: O’na muhtaç oldukları için kullarından dilediğini zengin edendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Necm, Âyet 48’de şöyle buyurmaktadır:

″Zengin eden de O’dur. İnsanlara, muhtaç oldukları şeyleri veren de O’dur.″

90. Mâni’: Dilediğine mâni olandır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Fatır, Âyet 2’de şöyle buyurmaktadır:

″Allah’u Teâlâ’nın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti alıkoyup tuta­cak hiçbir kuvvet yoktur. Tuttuğunu da O’ndan başka salıverecek hiçbir kuvvet yoktur. O, her şeye gâliptir, hüküm ve hikmet sahibidir.″

91. Dârr: Halktan dilediğine sıkıntı, keder ve şiddet verendir.

92. Nâfi’: Halktan dilediğine menfaat verendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i En’am, Âyet 17’de şöyle buyurmaktadır:

″Ey Resûlüm! Şâyet Allah’u Teâlâ sana bir zarar isâbet ettirecek olursa, bunu O’ndan başka giderecek yoktur. Sana bir hayır isâbet ettirecek olursa, onu da kimse gideremez. O, her şeye kâdirdir.″

93. Nûr: Gökleri ve yeri nurlandırandır. Göklerde ve yerlerde hakkı yayıcıdır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Nûr, Âyet 35’te şöyle buyurmaktadır:

Allah’u Teâlâ, göklerin ve yerin nurudur…″

94. Hâdî: Dilediğine hidâyet edendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Nahl, Âyet 93’te şöyle buyurmaktadır:

″Allah’u Teâlâ dileseydi, hepinizi (hak din üzere) tek bir ümmet yapardı. Lâkin dilediğini dalâlette bırakır ve dilediğine hidâyet eder. Siz ise yaptıklarınızdan elbette hesaba çekileceksiniz!″

95. Bedî’: Mahluklarını benzersiz ve mükemmel yaratandır.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 117’de şöyle buyurmaktadır:

″Allah’u Teâlâ, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. O, bir şeyin olmasını istediği zaman, ona sâdece ″Ol″ der, o da hemen oluverir.″

96. Bâkî: Varlığının başlangıcı olmadığı gibi sonuda yoktur, bâkidir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Rahman, Âyet 26-27’de şöyle buyurmaktadır:

″Yer üzerinde bulunan herkes fânidir.* Azamet ve kerem sahibi olan Rabbinin zâtı ise bâkidir.″

97. Vâris: Her şey yok olduktan sonra, bütün mülk O’na dönecektir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Hicr, Âyet 23’te şöyle buyurmaktadır:

″Şüphesiz ki, hayat veren de, öldüren de Biziz. Her şey yok olduktan sonra bâki kalan da Biziz.″

98. Reşîd: Halka salih amelleri tarif eden ve dilediğini hayırda devam ettirendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Kehf, Âyet 10’da şöyle buyurmaktadır:

Ey Resûlüm! Zikret o vakti ki, o gençler mağaraya sığındılar ve ″Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve bizi tâlip olduğumuza ulaştıracak yola sevk et″ dediler.

99. Sabûr: Çok sabırlıdır. Kendisine şirk ve isyan edenleri cezâlandırmaya kâdir iken, acele etmeyip geciktirendir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Nahl, Âyet 61’de şöyle buyurmaktadır:

″Eğer Allah’u Teâlâ, insanları zulümleri nedeniyle hemen cezâlandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Lâkin onları belirli bir müddete kadar erteler. Nihâyet ecelleri gelince, onu ne bir an erteleyebilirler, ne de bir an öne alabilirler.″


[1] Sünen-i Tirmizî, Daavât 83; Sünen-i İbn-i Mâce, Duâ 10.


.