Kur’ân-ı Kerîm’in Şifâsı:

Kur’ân-ı Kerîm’in Şifâsı:

Allah’u Teâlâ Sûre-i İsrâ, Âyet 82’de: ″Biz Kur’ân’ı, Mü’minlere şifâ ve rahmet olarak indirdik. Bu Kur’ân, zâlimlerin de ancak hüsrânını artırır″ diye buyurmaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm, hem zâhir, hem de mânevi hastalıkların şifâsıdır. Mânevi hastalıklara şifâ olması, onun insanları cehâlet ve sapıklık karanlığından çıkarmasıdır. Hakkı görmeyen kör gözleri açar. Ayrıca Kur’ân, Mü’minler için bir rahmet kaynağıdır. Zîrâ Mü’minler, onun hükümleriyle amel edip Cenneti kazanırlar ve Cehennemin azâbından uzaklaşmış olurlar. Kur’ân, kâfirlerin de küfrünü artırır. Zîrâ kâfirler, onu inkâr ederek emirlerini tutmazlar, yasaklarından da kaçınmazlar. Böy­lece Cehennemin azâbını hak etmiş olurlar.

Kur’ân-ı Kerîm’in zâhir anlamdaki şifâsına dair de çok sayıda Hadis-i Şerif vardır. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اَلْقُرْآنُ هُوَ الدَّوَاءُ (السجزى في الابانة والقضاعي عن على)

″Kur’ân, bütün hastalıklara şifâdır.″[1]

Kur’ân-ı Kerîm, Mü’minler için şifâ ve rahmettir. Bizim dînimizde Kur’ân âyetlerinin okunarak hastaların şifâya kavuşması haktır. Bu husus hem âyetlerde, hem de hadislerde açık bir şekilde geçmektedir.

Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 49’da şöyle buyrulmaktadır:

″Ve onu İsrailoğullarına Peygamber olarak gönderecektir. O da, onlara şöyle der: ″Ben size Rabbinizden mûcizeler ile geldim. Ben size çamuru kuş şeklinde yaparım ve ona üflerim. O da Allah’ın izniyle kuş olur, uçar. Anadan doğma körlerin gözlerini açar ve ebraslıları (vücudunda beyaz lekeler çıkan hastaları) bu illetten kurtarırım…″

İşte Îsâ Aleyhisselâm, kendisine hak olarak inen İncil’den âyetler okuyup, duâ ederek hastaları şifâya kavuşturmuştur. Kur’ân’da bahsedilen şifâ ve rahmet, İncil’de, Tevrat’ta ve Zebur’da da vardı. Çünkü bunların hepsi Allah’u Teâlâ tarafından indirilen hak kitaplardı.

Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ bu hususta şu Hadis-i Şerif’i nakleder:

أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَقْرَأُ عَلَى نَفْسِهِ الْمُعَوِّذَاتِ وَيَنْفُثُ قَالَتْ عَائِشَةُ فَلَمَّا اشْتَكَى صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ جَعَلْتُ أَقْرَأُ عَلَيْهِ وَأَمْسَحُهُ بِكَفِّهِ رَجَاءَ بَرَكَةِ يَدِهِ (حم عن عائشة)

″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem rahatsızlandığı zaman kendi kendine Muavvizeteyn (Felâk ve Nâs) Sûrelerini okur ve üflerdi. Kendisinin ağ­rısı şiddetlendiği zaman da, bu sûreleri ona ben okurdum ve bereketi­ni umarak onun eliyle kendi vücudunu sıvazlardım.″[2]

Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

فَاتِحَةُ الْكِتَابِ شِفَاءٌ مِنْ كُلِّ دَاءٍ (الدارمى عن عبد الملك بن عمير)

″Fâtiha’da her hastalığa şifâ vardır.″[3]

Ümmü Seleme Radiyallâhu anhâ da şöyle buyurmuştur:

أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَأَى فِي بَيْتِهَا جَارِيَةً فِى وَجْهِهَا سَفْعَةٌ فَقَالَ اسْتَرْقُوا لَهَا فَاِنَّ بِهَا النَّظْرَةَ (خ م ك طب عم ام سلمة)

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, Ümmü Seleme’nin odasında yüzünde sarılık eseri bulunan bir kız çocuğu görünce, ″Bu kızcağızı okutun, buna nazar değmiştir″ buyurmuştur.[4]

Yine nakledildiğine göre, Hz. Âişe şöyle buyurmuştur:

رَخَّصَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الرُّقْيَةَ مِنْ كُلِّ ذِى حُمَةٍ (خ عن عائشة)

″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem her (zehirli) iğnesi olan hayvanın zehirlemesinden dolayı ona okuyup üflemek sûretiyle, şifâ dileğinde bulunmamıza müsaade etti.″[5]

Yine bu hususta Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ şöyle buyurmuştur:

أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَقُولُ لِلْمَرِيضِ بِسْمِ اللّٰهِ تُرْبَةُ أَرْضِنَا بِرِيقَةِ بَعْضِنَا يُشْفَى سَقِيمُنَا بِإِذْنِ رَبِّنَا (خ عن عائشة)

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem hastaya okuduğunda: ″Allah’ın yardımı ve izniyle bizim toprağımız, bâzımızın tükürüğü ile şifâ bulur″ buyurur idi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, mübârek parmağını tükürüğü ile ıslatıp temiz toprağa bulaştırarak hastaya sürer ve böyle duâ ederdi. İyi kişilerin teberrüken yapacakları bu şekildeki duâ, bâzı hastalara Allah’ın izniyle şifâ verir.[6]

Bu hususta Seleme İbn-i Ekvâ Radiyallâhu anhu’nun şöyle söylediği nakledilmiştir:

ضُرِبْتُ ضَرْبَةً فِى سَاقِى يَوْمَ خَيْبَرَ فَأَتَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَنَفَثَ فِيهِ ثَلَاثَ نَفَثَاتٍ فَمَا اشْتَكَيْتُهَا حَتَّى السَّاعَةِ. (خ عن سلمة بن الاكوع)

″Hayber Günü, ben baldırımdan ağır bir şekilde vurulmuştum. Hemen Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e geldim. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem üç defa üfledi. O saatte şikâyetçi olduğum hastalığımdan eser kalmadı.”[7]

Bu hususta Kadı İyaz da şu iki hâdiseyi nakleder:

وَقَطَعَ اَبُو جَهْلٍ يَوْمَ بَدْرٍ يَدَ مُعَوِّذَ بْن عَفْرَاءَ فَجَاءَ يَحْمِلُ يَدَهُ فَبَصَقَ عَلَيْهَا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَاَلْصَقهَا فَلَصِقَتْ (الشفاء عن ابن وهب)

″Ebû Cehil, Muavviz b. Afrâ’nın elini kesmişti, elini taşıyarak Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in huzuruna geldi. Peygamber Efendimiz, onun yarasına tükürerek yerine yapıştırdı. Derhal yerine yapıştı kaldı.″[8]

وَرُمِىَ كُلْثُومُ بْنُ الْحُصَيْنِ يَوْمَ اُحُدٍ فِى نَحْرِهِ فَبَصَقَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِيهِ فَبَرَأَ (الشفاء)

″Hüseyin oğlu Kulsum’a, Uhud Günü ok atılmış ve boğazında yara açmıştı. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem yaraya tükürdü ve anında iyileşti.″[9]

Hz. Ali’den nakledilen Hadis-i Şerif’te de şöyle anlatılmaktadır:

اشْتَكَيْتُ فَأَتَانِي النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَنَا أَقُولُ اللّٰهُمَّ إِنْ كَانَ أَجَلِي قَدْ حَضَرَ فَأَرِحْنِي وَإِنْ كَانَ مُتَأَخِّرًا فَاشْفِنِي أَوْ عَافِنِي وَإِنْ كَانَ بَلَاءً فَصَبِّرْنِي فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَيْفَ قُلْتَ قَالَ فَأَعَدْتُ عَلَيْهِ قَالَ فَمَسَحَ بِيَدِهِ ثُمَّ قَالَ اللّٰهُمَّ اشْفِهِ أَوْ عَافِهِ قَالَ فَمَا اشْتَكَيْتُ وَجَعِي ذَاكَ بَعْدُ (حم عن على)

Hz. Ali dedi ki: Ben rahatsız idim. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem yanıma geldi. Bu arada ben şöyle diyordum: ″Allah’ım! Ecelim gelmiş ise beni rahatlat, ecelim gelmemişse de ba­na şifâ ve afiyet ver. Şâyet bu bir belâ ise bana sabır ihsan et.″ Bunun üzerine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Nasıl dedin?″ diye sordu. Ben de ona söyledim. Eliy­le beni sıvazladı, sonra da: ″Allah’ım! Ona şifâ ver″ diye buyurdu. Bundan sonra da böyle bir ağrı duymadım.[10]

Bu konuda bir Hadis-i Şerif’te de şöyle nakledilmiştir:

فَنَفَثَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي عَيْنِهِ فَأَبْصَرَ فَرَأَيْتُهُ يُدْخِلُ الْخَيْطَ فِي الإِبْرَةِ. (طب ابن ابى شببة بغوى ابو نعيم عن ابن فديك)

″Füdeyk adında bir kimse vardı. Seksen yaşında bir ihtiyardı. Gözleri ağrımıştı. Hiç görmüyordu. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem onun gözlerine üfledi. Öyle sıhhat buldu ki, iğneye iplik geçirir oldu.″[11]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in yaptığı bütün uygulamalar, ümmetine sünnet olarak kalmıştır. Bu sebeple de Mü’minler tarafından Allah’u Teâlâ’nın izniyle şifâya kavuşması umularak hastaların üzerine Kur’ân âyetleri okunup üflenir.


[1] Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 2310; Sünen-i İbn-i Mâce, Kitab’üt-Tıb 41.

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 23585.

[3] Sünen-i Dârîmi, Fadâil’ul-Kur’ân 12.

[4] Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih, Hadis No: 1933, Sahih-i Müslim, Selâm 21 (59); Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 19252.

[5] Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih, Hadis No: 1934.

[6] Zübdet’ül-Buhârî Tercümesi, Hadis No: 1301.

[7] Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarîh, Hadis No: 1611.

[8] Kadı İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 323.

[9] Kadı İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 322.

[10] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 1005.

[11] İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, Hadis No: 24; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 3466; İmam Kastalâni, Mevahib-i Ledünniyye, s. 334; Kadı İyaz, Şifâ-ı Şerif, s. 322.


.